12 Kasım 2010 Cuma

DOĞMAMIŞ ÇOCUKLARA MASAL

almanya'da hükümetin kararlaştırdığı kemer sıkma paketine karşı yarın nürnberg'de bir yürüyüş düzenlenecek. aşağıdaki metin, çeşitli otonom gruplardan ve alman komünist partisi'nden oluşan anti-kapitalist blok'un yürüyüşe çağrı bildirisi. bugün içinde bulunduğumuz durumu ve herşeyin nasıl daha iyiye gidebileceğini, insanların özgür ve kardeşçe yaşadığı bir gelecekte doğmuş çocuklara masal olarak anlatma yolunu seçtiklerinden metin hoşuma gitti ve türkçe'ye çevirerek blogda yayınlamaya karar verdim. umarım sizin de hoşunuza gider...

I.



bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kambur zaman içinde insanlar yine büyük şirketlerin ve patronlarının yarattığı bir krizi yaşıyorlarmış. o zamanlar büyük tiranlar dünyayı yönetirmiş. tiranların hizmetkarlarına siyasetçi, polis, asker ve hukukçu adı verilirmiş. bu hizmetkarlar, hep birlikte insanların çoğunluğunu, fabrikaları ve diğer üretim araçlarını elinde bulunduran bir azınlığın çıkarlarına hizmet etmeye ikna ederlermiş. umutsuzluk ve ne yapacağını bilememe hali insanlara hakimmiş. herkes, yıllardır süregelen işsizlikten, güvencesiz ve sefil çalışma koşullarından ve artan fiyatlardan mahvolmuş ve umutsuzluğa kapılmış haldeymiş. gündemde eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik mücadeleleri varmış. bir zamanlar işçiler tarafından, işçiler için kurulan örgütler, uzun zaman önce o zamanlar egemen olan kapitalizmin herşeyi kapsayan sistemi tarafından yutulmuş. insanların kafalarına ve kalplerine korku ve umutsuzluk egemenmiş, çünkü kaderleri kar peşinde koşan acımasızların merhametine ve keyfiyetine bağlıymış. yaşayabilmek için iş güçlerini satmak zorundalarmış, ve toplumsal zenginlikleri yaratanlar onlar olmalarına rağmen, kapitalistler neredeyse herşeye el koyarmış. iş güçlerini satacak alıcı bulamayanlar, tıpkı pazara tüketici olarak katılacak kadar parası olmayan herkes gibi egemenlerin gözünde lüzumsuz insanlarmış.

birçok insan umutsuzluktan egemenlerle birlik olmuş, kimisi doğruyu yaptığına inanarak, kimisi de yaptığından vicdan azabı çekerek. kendilerini emre amade iş makinaları olarak sunarak, egemenlerin gözüne girmeyi umut ediyorlarmış. iktidardakiler, önceleri cömert gözükmüşler ve kendilerine biat edenlere sadaka dağıtmışlar. dünyanın daha yoksul yörelerinde "lüzumsuzlar" ölüme terkedilirken, metropollerdeki zenginler birkaç parça kırıntının sofralarından aşağıya düşmesine izin vermişler. ve birçok insan kendi ürettikleri zenginliğin küçük bir bölümünü alabilmekten mesutmuş. ne var ki, o zamanlar direnmeye cesaret eden herkes acımasızca kovuşturmaya uğruyormuş.

işte böylece bağımlılığın ve ezmenin, ezilmenin olmadığı adil bir dünyaya olan inanç zamanla insanların kafalarından ve kalplerinden silinmiş. o zamanın eğitim fabrikaları, eleştirellikten yoksun, apolitik, uysal bireylerin aralıksız üretimini garanti altına almış. üretilen bu bireyler, merhametsiz rekabet düzeninde herkesin herkese karşı mücadelesine atılmaya ve hatta efendileri için uzak diyarlarda cinayet işlemeye ve talan etmeye, bunu yaparken kendileri de ölmeye hazırlarmış. insanlar, uzun süre bu durumun doğa yasası olduğuna inanmışlar. egemenler, bu umutsuzluk dönemini dev orduları ve güvenlik kurumları, gözetleme aygıtları ve sert yasalarıyla iktidarlarını neredeyse saldırılamaz hale getirmek için kullanmışlar. daha önceleri uzun mücadeleler sonucunda egemenler, insanlara kendi ürettikleri zenginlikten biraz olsun pay vermek zorunda bıraktırılmışlarmış. ama zamanla bu da tarih olmuş. artık egemenler iktidarlarının sağlamlığına fazlasıyla inanıyorlarmış.

II.


oysa insanlar artık hükümetlere güvenmiyormuş. hükümetler de insanlara güvenmiyormuş. egemenlerin boş vaatlerine inananların sayısı gittikçe azalıyormuş. siyasetçilerin seçim programları sözde hizmet aşkıyla dolup taşıyor ve çoğu insan uysalca oy sandığına gidiyor, bereketli renk cümbüşünün içinden bir renk seçiyorlarmış. oysa ne yazık ki, tüm bu renklerin arkasında hepsi aynı sistemi temsil eden siyasetçiler, tiranların sadık hizmetkarları, saklanıyormuş. her seçimin galipleri yaklaşık yüz gün seçim vaatlerine sadık kalıyor, daha sonra "somut koşulların zorlaması" adında bir fenomenin insanların yaşam koşullarını düzeltmelerini olanaksız kıldığını anlatmaya başlıyorlarmış. oysa koşullar, egemenler için her seferinde daha da iyileşiyormuş. zenginler daha da zengin, yoksullarsa daha da yoksul hale geliyormuş. bu, tiranların sisteminin yol açtığı her krizde, krizleri izleyen her kalkınma döneminde böyleymiş. çünkü kapitalistlerin kayıpları toplumsallaştırılıyor, kazançlarıysa özelleştiriliyormuş. bu, egemenlere kaçınılmaz ve değiştirilemez geliyormuş. çünkü tiranların kalplerinden daha karanlık ve daha soğuk olan bir güç daha varmış ve bu güçten bütün dünya korkarmış. egemenlerin de boyun eydiği bu güce pazar adı verilirmiş. egemenler ve hizmetkarları, kalkınma dönemlerinde pazarın büyük bir bilgeliğe sahip olduğunu ve eğer işine karışılmazsa herşeyi kusursuzca düzenleyeceğini anlatırlarmış.

egemenlerin insanlara karşı kullandıkları dil gittikçe kabalaşıyormuş. insanın sömürüldüğü süre yeniden iki yıl uzatılmış. egemenlerin verdiği sadakalar gittikçe seyrekleşmiş ve sonunda tamamen yok olmuş. insanlar artık iyiden iyiye yoksullaşmaya başlamış. ama egemenlerin sarayları bu durumdan etkilenmemiş. işçilerin kapitalistlerden yüzyıllar süren bir mücadele sonunda koparttıkları sosyal devlet, kasasını gelirleri gittikçe düşen insanların vergilerinden doldururmuş. ve gün gelmiş, bu vergiler kapitalistlerin krizde ettikleri zararı karşılamaya ve devleti ayakta tutmaya yetmez olmuş. işte o günlerde egemen sınıf, siyasetçi adı verilen hizmetkarlarına devletin harcamalarında yeniden kısıntıya gitmelerini salık vermiş. bu kısıntı paketi, aynı zamanda ellerinden gelen her yerde harcamalarını kısması öngörülen belediyelerin batması anlamına geliyormuş. o zamanlar iş dağıtan ve karları kendi cebine atan egemenlerin, kamu yararına yapılan harcamalardan tamamen elini eteğini çekmesi anlamına geliyormuş bu paket. hatta sağlık sigortasına para yatırmaktan kurtulmuşlar. taşeron işçilik daha da yaygınlaştırılacak, gelecek kuşaklar güvenceli çalışma koşullarından yoksun bırakılacakmış. korkunç tiranlar, tüm bunların yanında kar mantığında kullanım değeri kalmayan insanlara artık ebeveynlik parası verilmemesine karar vermişler. "lüzumsuzlar", o güne kadar sosyal yardımlar sayesinde ölmemeyi başarıyorlarmış. bu sosyal yardımların ödenmesi, artık görevleri insanların yaşamını cehenneme çevirmek olan iş bulma kurumundaki kansız bürokratların keyfine kalıyormuş. egemenlerin talanı 80 milyar euro getirmeliymiş. bunun büyük bölümü işçilerin cebinden çıkmalıymış.

III.


bizim bugün bulunduğumuz yere ulaşılabileceğine o karanlık günlerde neredeyse hiçkimse inanamazdı. önce başlayan protestolar insanlara yeniden cesaret vermiş. "yukarıdakiler"in herşeyi yoluna koyacağına duyulan güven bir daha geri dönmemek üzere kaybolmuş. insanlar yeniden umut etmeye başlamışlar. okullarda, üniversitelerde, iş yerlerinde ve iş bulma kurumlarının önündeki bekleme sıralarında insanlar, birbirleriyle konuşmaya, acılarını ve başlarına gelen inanılmaz adaletsizlikleri birbirleriyle paylaşmaya başlamışlar. böylece edindikleri bilgiler, insanları biraraya gelme konusunda cesaretlendirmişler.

işte o zaman gösteriler her geçen gün daha da büyümeye başlamış. ama egemenler bu duruma hazırlıklılarmış. sonuçta polislerini ve gizli servislerini gittikçe daha çok iç içe geçirmiş, ordularını kendi halklarına karşı kullanmayı planlamışlarmış. böylece polisin ve sonunda ordunun saldırılarıyla cevap vermişler. yasaları değiştirmişler. insanları yargılamış, bir kez daha insanları bölmek için ırkçılığı ve milliyetçiliği kışkırtmaya çalışmışlar. fakat bu defa ezilenler birbirlerine karşı kullanılmalarına izin vermemişler. tüm farklılıkların ve sınırların ötesinde biraraya gelmişler. ve egemenlerin bütün saldırıları, daha iyi bir yaşam için verilen mücadeleyi güçten düşürmek yerine, yalnızca daha önce hiç görülmemiş bir birliğe güç katmış. sosyal devrimci örgütler birbiri ardına topraktan fışkırmaya başlamışlar. o günlerin şiarı "kapitalizmi yıkalım"mış. zaman geçtikçe insanlar gittikçe daha özgüvenli hale geliyorlarmış. değişim, uzansan dokunacak kadar yakınmış. insanlar, egemenlerin kışkırtmalarıyla ve vaatleriyle dalga geçiyorlarmış artık. dertleri, bu defa pastadan daha büyük bir dilim almaktan daha büyükmüş, insanların yararına işlemeyen ve çoğunluk için güvensizlik ve sefalet anlamına gelen ekonomik sistemin ortadan kaldırılmasıymış. üretim araçlarının herkese ait olduğu ve herkes tarafından beraberce yönetildiği bir toplum istiyorlarmış; insanların ekonominin değil, ekonominin insanların hizmetinde olduğu bir toplum.

insanların sisteme bağımlılığı sürekli azalmaya başlıyormuş, çünkü çoktan örgütlenmeye ve kendilerini savunmaya başlamışlar. tek tek yürütülen mücadeleler giderek bütünleşmeye ve savunma mücadeleleri olmaktan çıkmaya başlamış. artık işçiler işyerlerini işgal etmeye ve kapitalistleri mülksüzleştirmeye başlıyor; öğrenciler, eğitim kurumlarını işgal edip kendi gereksinimlerine göre yeniden düzenliyorlarmış. bu dönemde, dünyanın içinde bulunduğu hale karşı mücadele eden insanları tiranların güçlü karşıtlarına dönüştüren inanılmaz bir dinamizm, yaratıcılık ve yaşam sevinci ortaya çıkmış. o zamanlar büyük ekolojik krizler insanlığın varoluşunu tehdit ediyormuş. fakat kaçınılmaz gibi duran büyük felaket, insanların doğayı sistematik olarak yokeden sistemi yenmeleriyle son anda engellenmiş. sonunda egemenler iktidarlarını yitirirken, insanlar daha iyi bir yaşam için mücadelelerini sonsuza dek sürdürmeye karar vermişler. önceden egemenler tarafından çizilen, insanları uluslara bölen sınırlar silinmeye başlamış. bütün dünyada insanlar, hayatlarının iplerini kendi ellerine almak ve sömürü ve ezilmeye son vermek için ayaklanmışlar.

ve böylece insanlık bütün krizleri sonlandırmış ve tarihinde ilk defa gerçekten özgür olmuş.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ben pek beğendim. ellerine sağlık, çok teşekkürler.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...