empati etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
empati etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24 Kasım 2010 Çarşamba
KISA KISA - GARİP
* bu sabah yıllar önce ortadan kaybolan bir arkadaşımı rüyamda gördüm. nerede olduğunu, bunca yıl neler yaptığını sormak istedim, ama rüyada yapmak, söylemek istediğim şeyi bir türlü denk getirip yapamam, söyleyemem durumu tekerrür ettiğinden beceremedim. gerçek hayatta istanbul türkçesi konuşan arkadaşım, rüyamda orta anadolu türkçesi konuşuyordu. rüyayı görürken de bu garipliğin farkına vardığımı hatırlıyorum. ayrıca son gördüğümde olduğundan çok daha zayıftı ve yüzü de kendi yüzü değildi. ama yine de karşımdakinin kaybolan arkadaşım olduğunu biliyordum. bir insanın kimseye bir şey söylemeden ortadan kaybolması ne kadar garip bir durum. geride kalanlar için yaşadıkları sürece içlerini kemiren bir merak, yakalarını bırakmayan bir beklenti anlamına gelse de; her şeyi geride bırakıp, arkada bıraktıklarına bir daha dönüp bakmamacasına çekip gitme tasavvurunun bile kendine özgü bir çekiciliği var.
* amcam, yakın bir arkadaşının babasının "sigara almaya gidiyorum" diyerek evden çıktığını ve tam otuz yıl sonra, sigara almış bir şekilde yeni zelanda'dan döndüğünü anlatmıştı. üç çocukla birlikte ortada bıraktığı karısı, babasız büyüyen çocukları, kardeşleri, terkedilmelerine ve bunca yıl haber alamamalarına rağmen sıcak bir karşılama yemeği düzenlemişler. amcam yemekte arkadaşıyla sohbet ederken "konuştuğunuza göre yemeği bitirdiniz herhalde" diye tavır koyarak "sofra adabı" öğretmeye kalktığını anlatıyordu bu garip adamın.
* ibrahim tatlıses'in program yaptığı bir otelde sahneye çağırdığı on yaşındaki bir kız çocuğuna "küçük orospu" demesi, olay yerinde olan kültür bakanı ertuğrul günay'ın tepki göstermek yerine tatlıses'le kızın ailesini barıştırma yoluna gitmesi bütün gazetelerde, internet sitelerinde vs. haber oldu. o yüzden tatlıses'in sözlerinin üstünde durmak yerine, "kader"in ("kadın adayları destekleme ve eğitme derneği") olayın ardından gösterdiği tepkiye değineceğim. dernek, basın açıklamasında şu sözleri kullanmış: "argoda, 'para karşılığı seks işçiliği yapan' kadınları tanımlamak için kullanılan ve türkiye'de erkeklerin kadınları aşağılamak için hakaret amacıyla kullandıkları bu kelimenin hele de bir çocuğa karşı 'fütursuzca, şuursuzca, saygısızca' kullanılması büyük bir ayıp olmasının yanı sıra suçtur." on binlerce kadının para karşılığında erkeklerle seks yapmak zorunda kalmasının, meslekleri nedeniyle toplumdan dışlanmalarının, hakaretlere, tacizlere, tecavüzlere maruz kalmasının, damgalanmasının, kovuşturulmasının karşısında erkek egemen ve insanın kendisi de dahil her şeyi metalaştıran toplumla yüzleşmek, hesaplaşmak yerine, yalnızca "orospu" sözcüğünün "fütursuzca, şuursuzca, saygısızca" söz konusu mesleği icra etmeyen küçük bir kıza hitaben kullanılmasına tepki koyanlar, (ya farkında olmadan ya da bilerek ve isteyerek) erkek egemen ve "her koyunun kendi bacağından asıldığı" toplumun saflarında yerlerini alıyorlar. zira dertleri ne "para karşılığı seks işçiliği yapan" kadınların "kader"iyle (onlar zaten sadece milletvekilliğine aday olan kadınların "kader"i), ne de toplumun "orospu"luğa mahkum ettiği kadınların kendisini suçlu ilan edercesine sözcüğün hakaret olmasıyla. toplumun ışık görmeyen bodrum katına hapsedilen, itilen-kakılan, aşağılanan "orospu"lar dursunlar durdukları yerde, yeter ki "orospuluk" yapmayan küçük kıza layık görülmesin bu ünvan. feminizmi nerelerinden anlamışlarsa oralarına soksunlar bir zahmet!
* "kadınlar fuhuşa karşıdır!" ne zaman böyle düşünmeye başladım, nasıl bu sonuca vardım bilmiyorum. kendimi bildim bileli sahip olduğum bu önyargı kumdan bir kaleymiş. gerçeklerle karşılaştığımda çok çabuk yıkıldı ve şoku üstümden hala atabilmiş değilim. kadınların fuhuşa karşı olduğu kurgusu benim kafamda, öyle "genelevleri basalım, içerde kimi bulursak kafasını kıralım" tarzı ahlakçı bir tepkiyi değil, kadınların erkek egemen toplumda kendi ezilmelerinden yola çıkarak "orospu"ların yaşamlarını, "kader"lerini anlayabileceklerini imliyordu. oysa "genelevler olmasa bu erkekler yolda bize sarkıntılık eder" düşüncesi o kadar derine işlemiş ki, fuhuşun varlığı - fazla göz önünde olmaması kaydıyla - kadınların da büyük bir çoğunluğunun desteğini alıyor. böylece erkek egemen toplumun ancak bir totalite olarak varlığını sürdürebildiği, her kadının (daha doğrusu her insanın) insanca yaşamasının, tek bir kadının insanca yaşamasının önkoşulu olduğu gözden kaçıyor. "sana tecavüz etsinler, seni taciz etsinler, ezsinler, iktidarsızlaştırsınlar ki, ben kurtulayım"ın yerine "sana tecavüz etmesinler ki, bana da etmesinler"in alması tek kurtuluş yolumuz...
* ezilen insanların, diğer ezilen insanlarla empati kurarak sorunu ezme-ezilme ilişkisinin kendisinde bulacaklarına dair "çocukça" umudum binbir hayal kırıklığıyla çoktan tarihe gömüldü. eşcinsellerin ırkçılığa karşı çıkması, kürtler'in çingenelere sahip çıkması, işsizlerin sokak çocuklarının halinden anlaması ne kadar daha güzel, özgür ve kardeşçe bir yaşamın mümkün olması için zorunluysa da, insanların kendiliğinden böyle bir bilinç geliştireceklerine dair umudum kalmadı. bakalım nasıl olacak bu işler...
Etiketler:
cinsiyetçilik,
empati,
feminizm,
gitmek,
ibrahim tatlıses,
kader,
kadın-erkek ilişkileri,
kısa kısa,
rüya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)