“küresel ısınmaya, nükleere ve ayrımcılığa hayır dediğimiz bu üç yıldan sonra, bu yıl da dünyayı kendi hammadde deposu sanan ve yeryüzünü paylaştığımız bütün canlıları yok sayan kapitalizme ve iktidarlara inat, ekolojik yıkıma karşı sesimizi yükseltmek için, herkesi rock-a’ ya davet ediyoruz.
biz inanıyoruz ki birbirimizden aldığımız güçle dünyayı değiştirebiliriz.
savaşları durdurabiliriz çünkü, savaştırdıkları bizleriz.
ayrımcılığı yok edebiliriz çünkü, ayırdıkları bizleriz.
doğanın tüketilmesini engelleyebiliriz çünkü, tükettirdikleri bizleriz.”
roka (rock-a) festivali bu yıl 16-17-18 temmuz tarihlerinde izmir özdere rainbow koyu’nda gerçekleşti.
festival programını pek de bilmeksizin izmir karaburun’dan yola çıktık.
sırtımızda çadırımız, uyku tulumumuz sıcağın alnında terleye terleye otobüslere ulaştık. plansızlığın tipik sonucu, otobüslerde yer kalmamıştı. biz de üniversite alışkanlığı otostopa başvurmaya karar verdik. ne yalan söyleyeyim, otostop için bahane arıyorduk zaten. ege insanının doymuş ve esnek karakterine olan güvenimizle, aslına bakarsanız biraz da risk aldığımızı bilerek yola indik. istanbul’da öğretmenlik yapan ve o civarda tatilini geçirmeye gelmiş bir aile babasıyla 15 dakika yol aldıktan sonra 2. arabaya bindik. bu kez yöre halkından bir mali müşavir, mordoğan merkezde bulunan ofisine gidiyordu. bizi mordoğan’dan otobüse bindirmek için ısrar ettiyse de biz yine otostopla devam ettik. 3. araç izmir merkeze giden bir mimara aitti. seferihisar kavşağına kadar olan yolculuğumuzda, ülkenin bakir kalmış deniz kıyılarından karaburun ve civarının yapılaşmasından, rüzgar elektrik santrallerinin ne kadar çevre dostu olduğuna pek çok konuda sohbet ettik.
seferihisar kavşağında indikten sonra özdere yoluna çıkabilmek için otoban üzerinde biraz yürümemiz gerekti. otostop her zaman çok güvenli bir ulaşım yöntemi değil elbet. tali yollarda kimse size bulaşmazken nedense otoban üzerinde tuhaf bir özgüven çöküyor ülkemin şoförlerine. el kaldırmadığımız halde duran ilk 2 araçla herhangi bir iletişime geçmeden yolumuza devam ettik. kısa bir zaman geçmişti ki 3. bir araç az ilerimizde durdu. daha sonra aracı geri aldı. biz oldukça tedirgin olduk tabi. araç yanımızda durunca “roka festivaline mi gidiyorsunuz?” diye sordu araçtakiler. biz şaşkın tabi… “evet” dedik. “biz de oraya gidiyoruz, isterseniz götürelim.” dediler. bir yandan şaşkınız rock-a’ya gittiğimizi anlamış olmalarına, bir yandan da yol boyunca bilmem kaç tane araç değiştirip eziyet çekmek istemiyoruz. soruş tarzlarının çekingenliği ve daha da önemlisi sırt çantasının evrensel anlamına güvenerek bindik. ilk soruları da “koyun yerini biliyor musunuz?” olunca iyice rahatladık. aklımdan “belki de sırf yolu tarif edelim diye almışlardır.” gibi bir sonuç geçti.
“siz hangi grupları dinlemeye gidiyorsunuz” gibi bir soruyla başlayan sohbet kısa zamanda anadolu’da isyan kültürünün varolup olmadığına, anarşist örgütlenmeleri türkiye’de nasıl şekillendirilebileceği üzerine güzel bir sohbetle yol kısa zamanda bitti. bu arada öğrendik ki araçtakilerden biri o dönem itibariyle türkiye açısından önemli bir adım saydığım efendisiz dergisinin üyelerinden biri imiş. yazılarına şimdilerde şu iki blogda devam ediyorlarmış:
http://y-a-b-a-n-c-i.blogspot.com/
http://yabanil.net/
güvenlik görevlileri çantalarımızı aramak için durdurunca “hayırdır, ne bulmayı umuyorsunuz” sorusuna “basınçlı kutu, deodorant gibi. çadırlarda sıcakta patlayabiliyor.” deyince “ben kokmayı tercih ediyorum, yok deodorant.” deyip pis pis sırıttım. bunun üzerine onlar da gevşeyip “esrar, molotof, roketatar, artık sizin hayal gücünüze kalmış” dediler. kamp çantamın ayrılmaz parçaları kas gevşetici, gastrit, grip, gaz giderici, ağrı kesici gibi çok sayıda tableti ilk yardım gözünde bulunca “bu kadar hapla ne yapıyorsunuz” diye dehşet içinde sordular. çantamdan hiç çıkarmadığım eşyadan bir kısmı olan haplara daha önce hiç bu gözle bakmadığımdan şaşkınlığım yüzümü kızarttı. sonra tek tek anlatmaya başladım. gaz giderici kısmında hep beraber koptuk. ne yapalım, dağlar soğuk oluyor, insan üşütebiliyor (:
kamp alanına yerleştiğimizde gruplar çıkmaya başlamıştı. festivalde 2 gün kaldık. grungedan death metale, anadalu rocktan punka çok çeşitli tarzlarda bir sürü grup vardı ve hemen hepsi oldukça başarılıydı. bir çok festivalde gördüğüm detone gündüz grupları yerine çoğunlukla karşı çıkışa inanan sözleriyle de müziğiyle de sağlam müzisyenler vardı.
festival alanı çimlerle kaplı, beach volley sahası bile bulunan düzgün bir yerdi. atölyelerin yerinden ses düzenine oldukça başarılı buldum. sayımız keşke daha çok olsaydı, ama katılımcıların az olması organizasyonun başarısını olumlu etkiledi.
dikkatimi çeken bir diğer nokta da yeme içme olayının ucuzluğuydu. yiyecek içeceği gerçek fiyatına almayalı uzun zaman olmuştu. muhtemelen istanbul yerleşik olmamdan kaynaklı bana askeriye gazinosu ucuzluğunda geldi.
bandista sahneye gümbür gümbür geldi. ortalık fena karıştı. çok sayıda insan çılgınlar gibi tepinerek dinledi konseri. etrafta sakin sakin dinleyenler de vardı ve kuduranlar olarak baya bir insanın ayağını kullanılmaz hale getiridiğimizi tahmin ediyorum. ama işte özgürlüğe inanan insanlar bir arada olunca bu delilikler yüzünden ne kimse birbirine kızdı ne de tek bir ters bakış atan oldu.
bandista’nın muhteşem performansından sonra hem terimizi hem de sarhoşluğumuzu atmak için denize koştuk. alkol sonrası gece denize girmek gibisi var mıdır! ah ah…
denizden yeni çıkmıştık ki kulağıma tanıdık bir şeyler çalındı. bir süre dikkat kesildikten sonra emin oldum ki mirkut çalıyordu. üstelik bu basbaya vedat yıldırım’ın sesi idi. havluları kaptığımız gibi sahneye koştuk. ama o da nesi, sahnede kardeş türküler yoktu. sonradan öğrendim ki vedat yıldırım’ın üyesi olduğu diğer grup bajar sahnede idi. oldukça iyi bir grupmuş, böylece öğrenmiş olduk.
2. gün gündüz bir grubun ulaşım problemi nedeniyle sahne alamaması üzerine katılımcılar arasındaki müzisyenler leziz bir jam session yaptılar.
atölyelerde karşı bisiklet'ten doğal malzemelerle sabun yapma yöntemine kadar çok sayıda ilginç konu keyifle işlendi.
festivalde en çok dikkatimi çeken şey katılımcıların profili idi. herkesin tamamen özgürce hareket edip yine de kavga etmeden bir arada kalabileceklerinin bir prototipi gibiydi. zira alkol ve tüm çılgınlıklara rağmen insanların birbirine saygılı ve yardımsever tavrı mekanı huzurlu bir cennete çevirdi.
festivalle ilgili daha detay bilgi için: http://www.rock-a.org/
gand
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder