4 Mart 2010 Perşembe

GERİ DÖNMEK



insan terkettiğine geri dönemez. söylemek istediğimin mantığı basit, zaten amerika'yı baştan keşfetmenin de kimseye bir faydası yok (hay allah, christoph colomb'u tarihe geçiren tam olarak da bu değil miydi?), benden binlerce yıl önce söylenmiş: "insan aynı ırmakta iki kez yıkanamaz." ayrıldığınız sevgilinizle yeniden birlikte olabilir, terkettiğiniz memleketinize geri dönebilirsiniz tabii, ama hiçbir şeyi bıraktığınız gibi bulamazsınız. bu, benim gibi temelli terk-i diyar eyleyenlerin değil de, geri dönmek üzere gidenlerin sorunuymuş gibi duruyor ilk başta, ama işin aslı öyle değil.

aşağı yukarı beş yıl olmuş istanbul'dan ayrılalı. aslında o kadar da uzun bir süre değil, ama bildiğim duyduğum "geri dönmek" diye bir şeyin olamayacağını anlamama yetiyor da artıyor bile. zaten yaşamımdan memnunum, hiçbir yere geri dönmek gibi bir arzum yok, ama bir şeyi yapmak istememek başka, yapamayacağını bilmek başka. bir kez gidince, bir daha asla bir yere "evim" diyemeyeceğini bilmek zor.

istanbul'da doğdum, büyüdüm, hayatımda önemli bir yeri olan çoğu ilki istanbul'da yaşadım. şehrimin, başımdan geçenler, edindiğim tecrübeler anlamında karakterimin gelişiminde önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. bir anlamda istanbul'un anısıyla yaşıyorum. ama anılarımdaki istanbul'un artık olmadığını da biliyorum.

nazım usta sormuş: "mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?" ilginç tabii, ama ben olsam abidin'e başka bir şeyi sorardım: "senin hiç arkadaşın emlak komisyoncusu oldu mu abidin?" ne yani, birlikte serserilik yaptığım adamın takım elbiseyle gezmesi, ben görmeyeli bilmem-ne-bey olması, japonya'ya taşınmaktan daha mı az kültür şoku benim için? ya okul, öğretmen, eğitim denince yedi sülalesine küfredilmiş gibi tepki veren adamın öğretmen olması?

benim istanbul'umda vapurda dışarıda oturulur, bir güzel sigara tüttürülürdü. meyhanede meze arasında sigara içilir, sigara arasında meze yenirdi. oysa sizin istanbul'unuzda bunlara yer yok. bugün okudum, alkazar sineması kapanıyormuş, zamana yenilmiş. oysa alkazar benim için günaltay'la okulu kırıp david cronenberg'ün crash'ini seyrettiğim sinema olarak kalacak. günaltaysa hepimizi terkedeli çok zaman oldu.

benim istanbul'umda hala sigara içilir vapurda, kimse vapurları kaldırıp, yerlerine deniz otobüsü geçirmekten bahsetmez. rakının yanında en güzel sigara gider hala. galata köprüsü'nün en güzel yanı, güneşli bir günde okulu kırıp karaköy yönüne - özgürlüğe - yürümektir. benim istanbul'umda arkadaşlarım hala serseri ve devrimcidir.

kısacası benim istanbul'um sizin istanbul'unuzu döver.



PS sayın emlak komisyoncusu ve sayın öğretmen; ciddiye almayınız efendim, can sıkıntısından yazıyorum ben de zaten bu blog'u...

1 yorum:

Gand dedi ki...

mutlaka bir şeyler değişmiştir. ama gözardı ettiğin bir gerçek var: Akdeniz insanlarının, özellikle de Anadoluluların yasaklara nasıl da boyun eğmeyeceği :)

halen İstanbul yerleşik biri olarak vapurda da rakı sofrasında da sigara içiyorum.

mekanın küllük yerine çerez tabağını küllük olarak kullandırması, vapurda sigarayı birazcık saklamak da ufacık bedeller. ama bir şey diyim mi, yasak olunca daha bir keyifli oluyor be :)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...