20 Mart 2010 Cumartesi
RESİMLERİNİ ÇÖPE ATAN ADAM
bir adam tanıdım, resim çiziyor, ama ressam değil.
kendisinden duymadım hiç resim çizdiğini, utandığından değil, gerek görmediğinden. "sanatçı" olarak değil, sıradan, ama sahici bir insan olarak çıktı hep karşıma. oysa bizim buranın sanatçı akvaryumunda büyük balık dahi olabilirdi. istemedi. resimlerini satmadı ve sadece içinden geldiğince hediye etti ya da çöpe attı.
insanların ileride neleri olup neleri olamayacağına daha dört yıllık ilkokulun bitiminde karar veren alman eğitim sisteminin ince eleyip sık dokumalarında üniversiteye gitmemesi gerekenlerin aşağılara süzüldüğü eleğe takılıp kalacak kadar büyük bir parçaydı, ama hiç üniversiteye gitmedi. işçi oldu.
insanın beynini kullanmadan yapabileceği, hatta yapabilmesi için beynini kullanmaması gereken işlerde çalıştı hep. az para kazandı. daha iyi yaşamak istedi, ama sınıf atlamayı düşlemedi. örgütlenmeliydi, örgütlendi. ups'in hangarlarına sendikayı sokan adam, düşman olduğu şirket yönetiminin düşmanlığını kazanmayı başardı kısa sürede. ağzını açmamalıydı, bir hangarda tek başına konteynırları yıkamaya sürgüne yollandı.
iki kadından dört çocuğu oldu; iki kadına birden sevgili olamasa da, dört çocuğa birden baba oldu. hem de iyi bir baba oldu: aynı anda sahip çıkmayı da, özgür bırakmayı da becerdi. beş yaşındaki ikizleriyle de, on sekiz yaşındaki oğluyla da aynı ciddiyetle konuştu. beyin yıkamadan dünyayı anlatmak babalığının doruk noktasıydı.
vejeteryandı onyıllardır, gerek olmadıkça onu da söylediğini görmedim. hayvanlar o yesin diye öldürülmeyecekti. ve hiçbir hayvan o yesin diye öldürülmedi, o kararını sessizce verdikten sonra. ne yemediğiydi önemli olan, ne yediğiyle fazla ilgilenmedi. makarna yemediği öğünlere donmuş pizza eşlik etti.
içki içti, bu dünya bütün bokluklarına rağmen bir şekide çekilmeliydi. içki içti - insanlarla beraber ve tek başına. meyhaneden çıktıktan sonra evde devam etti, çünkü tek başına içmenin yeri başkaydı.
ve her ihtiyacım olduğunda yanımda oldu. sevgilimden mi ayrıldığım, yoksa evimi mi taşımam gerektiği önemli değildi. ihtiyacım vardı ve o da geldi. ne düşünüyorsa onu söyledi - bana ve başkalarına. o yüzden çok düşmanı, birkaç da dostu oldu - gerçek cinsinden. herkesin harcı değildi sevgilisini bırakmanın "gerzekçe" olduğunu duymak, ama o gerzeğe "gerzek", hıyara da "hıyar" dedi. ama dostlarına hırsından değildi bu; "gerçeğe" olan sevdasıyla kendi hayatına da - egosunu bir kenara bırakıp - eleştirel bakmayı bildi.
bu yazıyı herhalde birlikte geçirdiğimiz - ve ikimizin de bir benzerinin bambaşka topraklarda dünyaya gelebileceğini öğrendiği - yıllara bakarak geçmiş zaman kipinde yazdım. yoksa "resimlerini çöpe atan adam" hala resimlerini çöpe atıyor ve sesi tek başına kapatıldığı hangardan duyuluyor. ve ben sallanarak meyhaneden çıkıp, birlikte kilisenin duvarına işeyeceğimiz sayısız akşamı bekliyorum.
PS yazıya eşlik eden resimler "resimlerini çöpe atan adam"a ait, buradan başka birkaç resmine daha ulaşabilirsiniz.
Etiketler:
arkadaşlık,
resim
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder