24 Mart 2010 Çarşamba

ENGİZİSYONUN ÖZGÜRLÜKÇÜLÜĞÜ


aslında "kadın ve aileden sorumlu devlet bakanı" selma aliye kavaf'ın eşcinselliğin hastalık olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini söylemesinin ardından yazacaktım, ama arada kaynadı gitti. bir de, ne yalan söyleyeyim, televizyon dizilerindeki öpüşme sahnelerinden rahatsız olduğunu söyleyen ve utanmadan "o tür programlar"ın avrupa'da, amerika'da şifreli yayınlandığı yalanıyla sansür talep eden bir insanın türkiye'de bakan olmasında, bakan kimliğiyle eşcinselleri hasta ilan etmesinde - ne yazık ki - şaşırtıcı bir yan görmedim. hala da görmüyorum aslen, meral akşenerler, tansu çillerler çıkarmış bir meclise kesinlikle gençliğinde siyasetle ilişkisi margaret thatcher hayranlığından ibaret olan bir "kadından ve aileden sorumlu" bakan yakışır.

zaten bakanlığın ismi dahi sorunlu, kadınlara toplumsal yaşantıda uygun görülen yere işaret ediyor: kadın ve aile ayrılamaz bir bütündür, yani kadın kimliği anne, karı vs. olmak üstünden tanımlanır. bakan hanım da - sağ olsun - bu bakış açısının özverili bir militanı.

fakat sonrasında beni selma kavaf'ın sözlerinden daha çok şaşırtan bir şey oldu. mazlum-der'in başını çektiği çok sayıda islamcı sivil toplum örgütü bakanın çıkışını destekleyerek eşcinsellere karşı düzenlenebilecek bir cadı avına kapıyı daha da bir araladı.

islamcı stö'ler, yaptıkları açıklamada eşcinselliğin "bozulma, sapma, gayri ahlaki bir tutum, tabii olanın dışına çıkma ve günah" olduğunu, eşcinselliğin yaygın olduğu toplumların "saptıkları için azap gördüklerini ve helak edildiklerini" öne sürüyorlar. ve "barış ve müsamaha dini islam"ın bu cengaver savaşçıları, "günaha ve ahlaksızlığa" asla müsamaha göstermiyorlar.

diğer islamcı sivil toplum örgütlerini tanımam, ama mazlum-der abd'nın ırak'a saldırısına karşı oluşturulan savaş karşıtı platformun bileşenlerinden birisiydi. o vesileyle kısmen tanıma şansım olmuştu. müslüman bir ülkede insanların ölmesi, zulüme karşı "dinsiz komünistler"le omuz omuza sokaklara dökecek kadar kanlarına dokunanlar, nedense konu kendi yasakları, kendi "kırmızı çizgileri" olunca mazlum-der olmayı bırakıp "zulüm-der" olmakta hiçbir sakınca görmediler.

özgür bir toplum hayali peşinde "en geniş platform"u arayanlar; bakın, görün, budur bu adamların zihniyeti! budur pek demokrat akp, tayyip'in yamukluğu da değildir sorun, alın size taban hareketi, hem de içinde bulunduğu hareketin en "ilerici", en "demokrat"ından mazlum-der! islamcılık ne demokrattır, ne de özgürlükçü...

ama sorun sadece islamcılıkta da değil. bu olayın bir benzeri, geçtiğimiz yıl "soldan" yaşanmıştı. ölüm döşeğinde hasta olan siyasi mahkumların serbest bırakılması için çalışan "hasta tutsaklar platformu"nun kapıları sosyalist bir örgüt tarafından eşcinsel örgütlerine kapatılmak istenmişti. açıklamaları da mazlum-der ve şürakasınınkinden pek de farklı değildi: "eşcinsellik bir cinsel sapkınlık ve hastalıktır. kapitalizm, cinselliği, aşkı sadece bir haz duygusuna indirgemiş ve bunu teşvik ederek sapkınlığı kanıksattırıp yaygınlaştırmaktadır. bu sorun, kapitalizmin insanı kendisine, doğaya ve değerlerine yabancılaştırmasının ürünlerinden biridir. bu, alkışlanacak, meşrulaştırılacak bir şey değildir; kişisel bazda tedavi edilmeli, ama daha önemlisi, ekonomik, sosyal, kültürel koşulların değişmesiyle, eşcinselliğe ve benzeri sapkınlıklara zemin hazırlayan koşullar yok edilmelidir."

"kitap"a inanan insan özgür düşünemez, bu "kitap" kuran da olsa, das kapital de olsa değişen bir şey yok. sorun inanmanın kendisinde. eğer özgürleşmek istiyorsak, dünyaya - ama en çok da kendimize, kendi düşüncelerimize, hayallerimize - eleştirel bir gözle bakabilmekte düğümleniyor herşey...

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...