"mülkiyetin etkisi altında bilinci çürümüş, adetleri ahlaksızlaşmış, satılık ve onursuzlaşmış sanatçılar, alçakça bir bencilliğin portresine dönüşüyor. adalet ve saygı kavramları, kalplerinde kök salamadan geçip gidiyor, tüm toplumsal sınıflar arasında sanatçılarınki güçlü ruh ve asil karakter açısından en yoksul olanı."
pierre joseph proudhon, contradictions économiques, paris 1939, s. 226.
pierre bourdieu, yukardaki proudhon alıntısını, küçük burjuvazinin, elit("meşru") kültürü - kendisini dışlama, aşağılama işlevini üslendiğinin bilincinde - reddetmesine ve bu kültürün taşıyıcısı olarak damgaladığı sanatçılarla arasına mesafe koymasına örnek gösteriyor. proudhon'un yaşadığı (ve dolayısıyla yukarıdaki sözleri kaleme aldığı çağda "çalışan başarır" inancı üstüne kurulu protestan iş (ve yaşam) ahlakı emeğinin "karşılığını alan" küçük burjuvalara (ve o dönem halen gelişmekte olan bir sınıf olan bujuvaziye) özgü olsa da, yirminci yüzyılın ikinci yarısında batı toplumlarının işçi sınıfı için de azımsanamayacak bir refah yaratmış olması, protestan ahlakın toplumda aşağıya doğru yayılmasını sağladı. dolayısıyla işçi sınıfı tarafından "sanatçıların reddi"nde "gerçekten çalışan"larla ""aylak"lar arasındaki ayrım, temel ahlaki kritere dönüştü.
"kendi evimde, baştan sona benim zevkime göre döşenmiş, tek başıma bana ait, su, gölge, çim ve huzur sahibi olabileceğim onda bir hektarlık bir bahçesi olan bir evde, oturabilmek için louvre'u, tuileries'yi, notre dame'ı ve üstüne vendome kolonu'nu veririm. içine bir resim koyacak olsam, jüpiter ya da apollo'yu seçmezdim - bu beylerle hiçbir ilgim yok, tıpkı londra, roma, istanbul ya da venedik manzaralarıyla da bir alakam olmadığı gibi - tanrı beni oralarda zaman geçirmekten esirgesin. evin içine eksikliğini hissettiğim şeylerin resmini asardım: dağların, şarap bağlarının, çayırların, keçilerin, ineklerin, koyunların, hasatta çalışan çiftçilerin ve küçük çobanların."
pierre joseph proudhon, agy, s. 256.
proudhon'un yaşadığı çağda küçük burjuvalar açısından gerçekçi, işçiler içinse ulaşılmaz bir hedef olması itibarıyla, toplumsal konumunu okul eğitimi üstünden yeniden üretmeyen geleneksel küçük burjuvaziye özgü "sınıf fraksiyonu ideolojisi"nin bir bileşeni olarak tanımlanabilecek mülkiyetçi "benim evim" refleksi, maddiyeti, maddi olmayan (örneğin kültürel) değerleri geçersizleştirmekte kullanan bir ayraç olarak, batıda işçi sınıfının - göreceli olarak değilse de - objektif olarak zenginleşmesiyle, elit kültürden dışlanan tüm toplumsal sınıfları/sınıf fraksiyonlarını kapsar hale geldi.
1 yorum:
usta,
kusurama bakma da, elit sanatın dışlamasıymış, mış mış mış, sen yazdığın yazının dilinin ne kadar dışladığına baksan ya bir yandan!
Yorum Gönder