27 Eylül 2010 Pazartesi
VATANDAŞ
vatandaş... vergi veren ve komşusunu gammazlamaya hazır...
faşizmin temelinde vatandaş var, vatandaşlık bilinci var. itaatkar ve ispiyoncu vatandaşlar temel taşını oluşturmasalar faşizmin, "esas oğlan"lardan bir halt olmaz. gamalı haçla, üç hilalle, bok rengi gömleklerle gezinecek hıyar her zaman yeterince çoktur da, dedim ya, onlar tek başına küçüktür ve mide bulandırır ancak.
bir avuç faşistten korkmam. döver, hatta öldürürler belki beni de, ama nasıl yaşayacağıma karışamazlar. ona ben karar veririm. ben vatandaştan korkarım.
suratına tükürülse "yarabbi şükür", bok yedirilse "yarasın" der vatandaş. başka türlüsünün elinden gelmediğine inanır. her yerde ve çoktur, ama yalnızdır. insanlarla değil, devletle kurar ilişkisini... kendi yapamadığını yapanı sevmez, cezalandırır elinden geldiğince. yüksek sesle müzik dinleyeni, köpeğini tasmasız gezdireni, denk düşerse gerillayı, eşkiyayı, hele - tadından yenmez ama - iyice faşizmden yana esiyorsa rüzgar kürt'ü, yahudiyi, ermeni'yi ihbar eder.
vatandaş net - ve mümkünse katı - kurallar ister. ne kadar çok şey kurala bağlanmışsa, yaşamını o kadar az kendisinin belirleyeceğini bilir. ve dolayısıyla kuralların "esirgeyen ve bağışlayan" yüce iktidarların gözünde yanlış yapma olasılığını azaltacağını. kuralları, kanunları kimin, neden yaptığı, neyin yasaklandığı değil, kuralların varlığıdır önemli olan. vatandaş kurala uyar...
vatandaş, afganistan'da takma sakal takar, almanya'da çöplerini türlerine göre ayırır, ermenistan'da türkler'i, türkiye'de ermeniler'i sevmez.
pierre joseph proudhon "iktidar, ne hakkı, ne kerameti, ne de iffeti olan yaratıklar tarafından izlenmek, soruşturulmak, gözetlenmek, yönlendirilmek, yasalara uydurulmak, düzene sokulmak, kapatılmak, telkinlere ve vaazlara maruz kalmak, denetlenmek, yorumlanmak, değerlendirilmek, sansüre uğratılmak ve komuta edilmektir; iktidar, kişinin her hareketinde, her eyleminde ve yaptığı her işlemde, mimlenmesi, kaydedilmesi, nüfus sayımına tabi tutulması, vergilendirilmesi, damgalanması, fiyatlandırılması, değerlendirilmesi, patentinin alınması, yetkilendirilmesi, müsaadeye tabi kılınması, tavsiye edilmesi, ihtar edilmesi, men edilmesi, doğru yola sokulması ve düzeltilmesi anlamına gelir. devlet, haraca bağlamak, terbiye etmek, fidye ödemeye mecbur bırakılmak, sömürülmek, tekelleştirilmek, gasp edilmek, baskı altına alınmak, gizemlileştirilmek, soyulmak anlamına gelir; bütün bunlar, kamu yararı ve halkın çıkarları için yapılır. daha sonra ilk direniş belirtisi ya da şikayet sözcüğünde, kişi baskı altına alınır, para cezasına çarptırılır, hor görülür, tedirgin edilir, takip edilir, apar topar alınıp götürülür, dövülür, boğularak idam edilir, hapse atılır, vurulur, makineli tüfekle taranır, yargılanır, hüküm giyer, sürgüne gönderilir, kurban edilir, satılır, ihanete uğratılır ve üstüne üstelik bir de küçük düşürülür, alay edilir, kızdırılır ve onuru kırılır, devlet işte budur; onun adaleti de ahlakı da budur" demişti. işte proudhon'un anlattığı o iktidarla, devletle benim vatandaşım aynı madalyonun iki yüzüdür. tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuştur...
insanların komşularını ihbar etmedikleri bir dünyada yaşamak istiyorum!
Etiketler:
faşizm,
pierre joseph proudhon,
siyaset
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Bu, vatandasin degil, orospu cocugunun tarifi ama.
Orospu cocugu vatandaslardan hareketle bütün vatandaslari töhmet altinda birakmak dogru degildir kanimca.
Töhmet de ne garip bir kelimeymis ilk defa yaziyorum galiba hayatimda.
Sonucta Proudhon da bir vatandasti.
Skype'a girsene olum burada böyle millete propaganda yapacagina.
Ben vatandasi severim, sonucta ne demisler: "gel vatandas gel, karpuza gel".
Simdi karpuz'a yönelen bir yasam formu ne kadar masumdur benim gözümde bir bilsen...
Yorum Gönder