16 Haziran 2010 Çarşamba

AKSAN - ZE GERMANS


istanbul erkek lisesi'nde okuduğum sekiz yılda - birkaç dersi dışarıda tutarsak - kesinlikle berbat bir öğrenciydim. din, benden gibi herkesin zorunlu olarak 5 aldığı dersleri elbette saymıyorum.

ortaokula, daha doğrusu hazırlığa başladığımda hala 10'luk not sistemi uygulanıyordu, sanırım bir, belki de iki sene sonra 5'lik sisteme geçildi. böylece dersten geçme sisteminin yerini de ortalamayla sınıf geçme almış oldu. ilkokuldaki 5'lik sistemin yerine 10 üzerinden notlandırılmayı kafamda büyümekle birleştirdiğimden olacak, pek sevinmemiştim bu değişikliğe. oysa sınıf geçme sistemindeki bu değişikliğinin hayatım üstündeki etkisinin büyüklüğü kısa sürede ortaya çıkacaktı: 4-5 kırıklı karnelerle sınıf geçmenin formülünü bulacaktım. ingilizce-almanca-türkçe notum 5 olduğu sürece kimse beni sınıfta bırakamazdı. eğer bu değişiklik yaşanmamış olsa istanbul erkek lisesi'ndeki berbat öğrenciliğimin sekiz değil, dokuz-on yıl sürmesi işten bile değildi.

neden oldu, nasıl oldu bilmiyorum, sanırım hiçbir zaman da öğrenemeyeceğim, ama kendimi bu konuda başka insanlarla karşılaştırmaya başladığım yaştan beri dillerle aramın oldukça iyi olduğunun farkındayım. dilbilgisini mantıklı bir bütün olarak kavrayabiliyor, yeni sözcükleri kolayca öğrenebiliyor ve - belki de yabancı bir dili konuşurken "yabancı kalmamak" için en önemli kriter olan - aksan değişikliğini yapabiliyorum.

almanca konuştuğumda alman olmadığımı anlamak zor. sonuçta insanın anadilinden gelen aksanını ortadan kaldırması yaratıcılıktan uzak, tamamen taklite dayanan bir eylem. duyduğunu duyduğun şekilde söyleyeceksin. işin garibi, bunun korku filmlerindeki, fantastik filmlerdeki medyumların yetenekleri hakkında söyledikleri cinsten iki ucu keskin bir bıçak olması.

yaptığım bilinçli bir taklit olmadığından, aşmamak gereken sınırın ötesine geçiyorum. almanca konuşurken "istanbul"u alman gibi, türkçe konuşurken "berlin"i türk gibi söylüyorum mesela. ingilizce kelimeler serpiştirmece de bir garip oluyor; almanca konuşurken ingilizce kelimeleri de alman aksanıyla söylüyorum.

"durdurulamaz" taklit yeteneğim, dağlar tepeler aştı, gitmesini hiç istemediğim yerlere ulaştı: mesela ingilizcem zamanla yandan yedi; zira amerika'dan edindiğim "amerikanca" konuşma alışkanlığım okuldaki "british english"çiliğin ve almanlar'ın en iyi ingilizce'yi ingilizler'den sonra kendilerinin konuştuğuna dair anlamsız inancının yarattığı baskının etkisiyle karman çorman oldu. türk-ingiliz-amerikan-alman karışımı bir aksan çıktı ortaya. istemsizce aksanları benimseme ve kullanma alışkanlığım sürdüğü sürece bu son derece kişisel aksandan kurtulmamın da amerika'da geçecek birkaç aya bakacağını da biliyorum, ama amerika nere, ben nere...

fransa'da kaldığım birkaç ayda orta hallice fransızca öğrendim (üstünden geçen üç yılda da süper unuttum gerçi); fransız gibi konuşacak kadar olmasa da, lisede beş yıl fransızca öğrenmiş sevgilimin telafuz hatalarını düzeltecek kadar ustalaştım. ama benimle konuşan ne kadar fransız varsa, aksanım nedeniyle alman olduğuma kanaat getirdi bu "üstün başarı"ya nasıl vakıf olduğum da benim için hayat boyu bir gizem olarak kalacak.

keşke bir açma-kapama düğmesi olsaydı bu yeteneğin; yıllar önce basmıştım üstüne... almancam'ı almanlaştırmak konusunda o kadar abarttım ki işi, nürnberg'de geçirdiğim sürede almanlaşmanın ötesine geçip nürnbergli gibi konuşmaya başladım, trabzon'da türkçe öğrenen gürcüler'e döneceğim birkaç yıl daha burada yaşarsam...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

benim gördügüm almanclarin hepsi almanlarin ingilizce telaffuzuyla dalga geciyor.
Herkes diyor ki Hollandalilarin ingilizce telaffuzu iyiymis cünkü televizyonlari filmleri dizileri falan hep orijinal sesleriyle altyazili gösteriyormus

outlaw dedi ki...

pislik isin surasinda: genel olarak kabul ediyorlar senin de dedigin gibi, ama bir kelimeyi onlardan farkli söylediginde de cingar cikariyor, israrla kendi söyleyis bicimlerinin dogru oldugunu iddia ediyorlar...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...