7 Mart 2011 Pazartesi
YORULMAK
yorulmak, her zaman aynı yorulmak değil. bazen yorulursunuz, ama yorgunluğunuz "yaptığınızın", "becerdiğinizin" bedeninize, ruhunuza yansımasıdır. koşulmuş bir maratonu arkanızda bırakmanın yorgunluğu tatminle o kadar iç içe geçmiştir ki, bırakın şikayet etmeyi, yorgun olmak mutlu olmakla eşanlamlıdır.
ya da bitirmekten çok bitmişsinizdir, işte o zaman yorgunluk bir çeşit düşme eylemidir. kendinizi içine hapsettiğiniz akvaryumu okyanus sanmayı - bir an için olsun - bırakıverirsiniz. hayalleriniz gözünüzde küçülmüş, değersizleşmiş, arzularınız keskinliğini yitirmiştir. yorgunluk içinize işlemiş, derine kazınmıştır. dinlenmekle geçecek gibi değildir artık.
yaşlanmak, ölmek "allahın emri", yorgun düşmek olmasa...
en yorulduğum, bitkin düştüğüm, hayallerimin dünyanın kocamanlığının altında ezildiği, özellikle de "kötü"nün karşısında iktidarsız olduğumu hissettiğim anlarda, insanların ölürken tüm yaşamlarının ahlak muhasebesini yaptıklarına inanmak, yaşamda olmasa da, ölümde "iyi"nin - zamanın dışında da olsa - ölüllendirildiğini, "kötü"nün o zamansız ruhsal tatminden yoksunlukla cezalandırıldığını bilmek isterim. hayatımdaki en idealist düşünce, belki de hayal budur. insanların neden tanrının varlığını arzuladıklarını anlamaya en çok yaklaştığım anlardır bunlar.
bu, on beş yıl önce belediye ekipleri, mersin'de işkence yaparak dövdükleri o köpeği hala yaşar halde çöp kamyonunun arkasına attıklarında, ve ben kapanan kapakların arasından son bir an köpeğin gözlerindeki parlaklığı, merhamet dilercesine o bakışı gördüğümde de böyleydi. bugün, on altı yaşımın hayalleri, ki benim için dünyanın en güzel hayalleridir, dünyanın kocamanlığı ve kötülüğü, kocaman kötülüğü karşısında acizleştiğinde de böyle...
yorgunluğumun, tatminin değil, iktidarsızlığın ifadesine dönüştüğü anlarda, yaşamda olmayan o hain adalet en azından ölümde karşıma çıksın istiyorum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder