10 Mart 2011 Perşembe
HAYALLERE AĞIT
o soğuk 96 kışında (soğuk muydu gerçekten, yoksa hafızam mı beni yanıltıyor?), istanbul ayazının içimi dondurduğu, üstümdeki parkanın kar etmediği anlarda önünü açar, hatta bazen çıkarırdım parkamı. arkadaşlarla aramızda bir oyundu "devrimciyiz ulan, üşümeyiz biz" demek, ve en çok da ben severdim o oyunu. en kalın montlara, berelere, atkılara bana mısın demeyen soğuk, gerçekten de iradenin karşısında bir an için usulca eğilir, şapka çıkarırdı. o bir an, iradenin ve hayalgücünün yalnızca soğuk değil, elle tutulur, gözle görülür şeyler dünyası karşısında zaferiydi.
daha ne kadar devam etti o oyun? hatırlamıyorum, ama bir sonraki kışı görmemiş olsa gerek. oyunun sembolize ettiği haller ve hayallerse - o zamanki - arkadaşlarımın yaşamlarından pek çabuk siliniverdi. ne kadar masumduk; sapına kadar haklı nefretimizi ve devrim hayallerimizi (ki o hayallerden daha güzel bir şiir yazılmadı, yazılmayacak) maddi dünyanın yansımalarına indirgeyen bir ideolojiyle silahlanmış, iradenin ve hayalgücünün "gerçek dünya" karşısındaki zaferini ilan etmeye hazırlanıyorduk.
yıllar geçti o günlerin üstünden... ve benim yegane zaferim yenilgilerimin toplamından ibaret oldu. dünya kalbimi kırdı. hesap yapmayı öğrendim, matemetiğim iyi olmadıysa da hiç. biraz olsun eğilmeyi öğrendim, taviz vermeyi, pazarlık etmeyi. diğer herkes yerlerde sürünmüyor olsaydı, benim de eğildiğimi görürlerdi kuşkusuz. bokun içinde güreştikçe, ellerime bulaştı pislik. o kadar çok mücadele biriktirdim ki, zaferimin değilse de, yenilgilerimin büyüklüğü on altı yaşımın hayallerini aştı.
hızlıydım, yüz metre koşacağımı sanıyordum, yanılmışım, bitmek bilmeyen bir maratonmuş payıma düşen. atımın sırtında güzel günlerin gelişini müjdeleyen bayrağı muhafazakarlığın surlarına diktiğim anda, güneşim ernesto'nun bile gözlerini alacaktı. oysa ben bırakın nasıl devrim yapılacağını, ata binmeyi bile bilmiyorum.
bir daha asla on altı yaşında olmayacağım. kimse arkamdan ağıtlar yakmayacak, adıma kitaplar yazılmayacak. kara tüyleri uzlaşmaz bir asaletle parlayan o atın sırtında ben olmayacağım. kaderim dipnot olmakmış o güzel günlerde bir benzerimin yazacağı kitaba, onurlu ve mümkünse şık bir dipnot olmalı...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Sen ve senin gibi adamların varlığı dahi çok önemli. Ve bir dipnottan çok daha fazlası.
Ege
sağolasın, ama yapma böyle, tam ben dipnotluğumla barışmaya başlamışken... :)
Yorum Gönder