24 Temmuz 2010 Cumartesi
GECE İNSANLARI
los lunes al sol'ün gand macerası, daha önce flying dutchman'de yayınlanmış bir yazıyla başlıyor, çünkü "gece insanları" gand'ın farkında vardığım, gece gözüme uyku kaçmışken okumamın da etkisiyle kendimden çok şey bulduğum (ne kadar klişe bir ifade oldu bu da!) ve nihayetinde dolaylı olarak gand'ın los lunes al sol'de yazmasına giden tanışıklığın başlangıcı. hemen ardından "gece yaşama"ya dair cevap hakkımı kullanacağım. kıvırabilirsek bundan sonra da "atışma" tarzında yazmayı düşünüyoruz. platon'un diyalektiği varsa benim de gand'ım var... (alçak gönüllülükte sınır tanımam, kendimi platon'la karşılaştıracak fırsatı kaçırmam!)
kimi insanlar vardır, sabah 7, en geç 8’de ayaktadırlar. haftaiçi, haftasonu ya da tatil günü olması bu durumu değiştirmez. kalkarlar, yüzlerini yıkayıp kahvaltılarını hazırlar, fırından sıcak ekmek bakkaldan gazetelerini aldıktan sonra sıcacık çayları eşliğinde kahvaltılarını yaparlar.
gündüz insanları yaşadıkları kentin ve çevresinin her dakikasının keyfini çıkarma şansına sahiptirler. sabah gidip boğazda kahvaltı etmek, müze gezmek, alış veriş yapmak, akşamüstü bir kafede oturmak, gece dışarı çıkmak vs. gece insanlarından, zamansal anlamda en temel farklılıkları gece herhangi bir eylemde bulunmayı aklı başında gerçekleştirmeleridir. misal haftada ya da ayda 1 kez.
gözlemlediğim kadarıyla genellikle daha dengeli, daha tutarlı olan gündüz insanları evi temizlemekten kitap okumaya, festival filmi izlemekten müzik dinlemeye kadar bir dolu eylemi yaşamlarına rahatlıkla sığdırıp belli bir program dahilinde yaşayabilirler.
gündüz insanları hakkında tespitler epeyce genişletilebilecek olmakla birlikte, uzmanlık alanım olamayacağı için burada kesmek durumundayım.
asıl konumuz gece insanlarına gelirsek, bunların binbir türü olduğunu kendi yaşamımdaki değişken “gece insanı dönemleri”nden ve etrafımdaki bir dolu gece insanından biliyorum. bir çoğu öyle ya da böyle yazmayı sever. düşünmek… daha doğrusu fazla düşünmek, en müzmin hastalıklarıdır. müzik, resim, fotoğrafçılık, edebiyat, tarih, sinema, belgesel, şiir, iç dekorasyon vb. bir dolu hobileri olur ve genellikle geceleri hobilerine zaman ayırırlar.
gündüz insanlarına göre daha değişken bir ruh hali hakimdir bu insanlara. ilişkilerinde zamansal sadakat pek de bunların harcı değildir. zira kitap okuma arzusunun ne zaman nüksedeceği belli değildir: her an arkadaşları ile oturdukları mekandan basıp gitme potansiyeline sahiptirler ve bu özgürlüğe de her zaman sahip olmak isterler. tahmin edileceği üzere saatle ve planlı yaşamla pek ilişkileri yoktur. saate bakışları daha çok “geceye ne kadar kaldı” ve “gecenin bitmesine ne kadar kaldı” eksenindedir.
yalnızlık onlar için hem vazgeçilmez bir nefes alanı hem de acı verici bir gerçekliktir. asla birilerinin onları anladığına inanamazlar; gece yaşamanın, kendinle bu kadar baş başa kalmanın yalnızlık hissini nasıl da pekiştirdiğini bilirler; ama aslında kendini arama, kendini keşfetme, kendine aşık olma, kendinden nefret etme süreçleri olmadan da edemezler. yalnızlık ve anlaşılmakla olan ilişkileri, dalgalı ruh hallerinin bir sonucudur; yoksa kimsenin suçu değildir, bunu çok iyi bilirler. yine de dönem dönem bunun bunalımını yaşamadan edemezler.
neden gece? neden kurt kuş ve komşular uyurken pıtı pıtı klavye, cırt cırt kara kalem, şıkırt şıkırt kitap sayfası sesi duymak bambaşkadır? geceyi gündüzden ayıran ve onu böylesine değerli kılan nedir? tyler durden olmadan anlatıcı kimliğini asla bulamayacak mıydı?
ne zamanki gündelik sorumluluklar, stresler, kaygılardan sıyrılırsınız gece o zaman başlar. gecenin bir mesaisi yoktur ya da güneş doğana kadardır ama bu süreçte her şey belirsizdir. “gece kahvaltısı” ya da “kuşluk vakti yemeği” diye bir şey yoktur. acıkırsanız yersiniz, hepsi bu. gece, yaptığınız hemen hiçbir eylem yarım kalmaz: 8 saat içip zom olabilir, ince bir kitabı (kırmızı pazartesi gibi) bir oturuşta bitirebilir, 15 şiir yazıp beğenmeyip hepsini çöpe atabilir, kimsenin anlamayacağı ve hatta ertesi gün sizin bile şaşıracağınız besteler yapabilir, sevdiğiniz bir grubun tüm müzikal geçmişini hatmedebilir, arkadaşınızla bir konuyu suyunun suyunu çıkarana kadar konuşabilir, delirmeye yaklaşacak kadar çok düşünebilir, bir şarkıyı 100 kere dinleyebilir, peşpeşe 4 tane film izleyebilirsiniz.
geceleri tv programlarının bir düzeni, kanalların bir kimliği yoktur. rastgele tekrar programları da olabilir, trt’nin bir zamanlar yaptığı gibi sanatsal ve az reyting alacak filmler de koyulabilir. radyolarda otomatik djler çalar. kolay kolay canlı yayın duyamazsınız. kimi radyolar kısacık playlistler koyduğundan sabaha kadar aynı şarkı 10 kere dönebilir. kimi kanallarda gece nöbetindekiler için istek anonsları duyarsınız ve bu gece çalışanaların ne gibi işler yapıyor olabileceklerini hayal edersiniz: fabrika’da bekçi, hastanede nöbetçi hemşire, çöpçü, taksi şoförü…
“komşular ya da evdeki diğer bireyler rahatsız olmasın” bilinçaltı kodundan mıdır bilinmez, evinizde gece vakti ayakta olan bir başka birey varsa, o bile yalnızlığınıza gündüz olacağından çok daha saygılıdır. konuşulan konular çok daha derin, konuşmaya ayrılan zaman çok daha az, dolayısıyla sohbetler çok daha verimli ve en önemlisi içtendir. inanıyorum ki, bir insanın kişiliğini en iyi gece anlayabilirsiniz. tabi bir gündüz insanı değilse. zira onlar genellikle uyuyakalırlar, bir şey anlamaya zamanınız olmaz.
gece insanları uyumamak için kendilerine binlerce bahane bulabilirler. gözleri şişip kapanmaya yaklaşmışken bile okuyabilir ya da gündüzki enerjilerine denk bir enerjiyle sohbet edebilirler. tek handikapları algılarının yamulabilmesi ya da eksik algılayabilmeleridir. bu durumu da onları kendisine getirecek ufak ya da kaydadeğer çapta bir eylem ile ortadan kaldırabilirsiniz (boş sokaklarda gece yürüyüşü gibi).
gece insanları da sabah saatinde boğazda kahvaltı eder, güneşin doğuşunu izlemeye sahile iner, sabahın köründe uyanıp bir grupla dağa yürüyüşe gidebilirler. ama emin olun sabah erken kalkmış olmaları, izleyen gece erken yatacakları anlamına gelmez. önceki gecenin kaybını en hızlı şekilde kapatmak adına ertesi gün iş bile olsa en iyi ihtimalle geç yatarlar.
zamanımızı özgürce kontrol etme lüksüne sahip olabilseydik gece ve gündüz insanları arasındaki tek fark birlikte oldukları insanların biyolojik saatlerinin birbirine benzemesi olabilirdi diye tahmin ediyorum. oysa gece insanlarının gözlerinde geceye ait bir iz mutlaka olur. kiminde kırışıklık, kiminde göz damarlarının belirginleşmesi, kiminde gözkapaklarının yumukluğu… yine de uykusuzluğa dayanıklı oldukları ve düzensiz ama yeterli uyku ile yaşamlarını rahatlıkla sürdürebildikleri, sorumluluklarını gündüz insanları kadar yerine getirebildikleri tecrübeyle sabittir.
gand
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder