17 Ocak 2012 Salı

ÖRGÜT ÜYESİ


otuz bir yaşındayım, otuz iki kapıya dayandı. hayatımın yarısından çoğu "örgüt üyesi" olarak geçti. dünyanın nasıl bir yer olduğunu fark ettiğim anda, benim gibi sıradan insanlar artık yeter, edi bese, ya basta demedikçe, milyarlarca insanın sefil yaşamlara mahkum edilmeye devam edeceğini gördüm. dolayısıyla kendim gibi düşünen insanlarla bir araya geldim, ama başarılı ama başarısız (sanırım çoğunlukla başarısız) bir şeyler yapmak için uğraştım. kısacası örgütlendim ve eylem yaptım. birlikte hareket ettiğim insanlardan biri yasadışı bir şey yaparsa, daha doğrusu yasadışı bir şey yaparken yakalanırsa, eylemle hiç alakam olmasa dahi "örgüt üyesi" olarak cezayı paylaşacağımın bilincinde yaşadım. düşünüyorum da, hayatımın yarısından fazlası, bu korkuyu - değişen şiddetlerde - hissederek geçmiş.

bir de, ortak bir amaç için örgütlenip eylem yapan ama "örgüt üyesi" olmaktan korkmayan, korkmak zorunda olmayanlar var. o "korkusuzlar"ın yaptığı eylemler, hep bizimkilerden daha sert, daha kanlı, daha büyük oldu. her açıdan "daha"ydılar işte ama daha devletten korktukları vaki değildir. onlar, beyazıt meydanı'nda öğrencilerin üstüne bomba attı, ankara-bahçelievler'deki bir apartman dairesinde yedi cana kıydı, sivas'ta, maraş'ta, çorum'da "vatandaş" oldu, "tepki gösterdi." biz "sağcılar cinayet işliyor," dedirtemedik. en hızlı onlar koştu hep, "kovalandılar" ama yakalanamadılar bir türlü. kazara biri-ikisi yakalanmak zorunda kaldığında, bir arkadaşa bakıp çıktılar. mahkeme sürerken yattıkları süre yetmediyse, çıkacakları bir arka kapı hep mevcuttu. çıkınca papayı vurdular, mesih oldular. onların korkacak bir şeyleri yoktu, devletin çocuklarıydılar.

bir gün beyaz bereli bir "çocuk", bitmeyen fatihalar, yasinler eşliğinde karadeniz'in kıyıcığında ağabeylerinden aldığı bir tabancayla konstantiniyye'ye doğru yola düştü. kararı kesindi, vuracaktı o "şerefsiz"i. vurdu da. bilmem eli titredi mi. o "şerefsiz"le, efendisizler gazetesi için yaptığımız bir röportaj nedeniyle tanışmıştım. o da, "örgüt üyesi" olmuştu hayatı boyunca, korkmak için nedeni de eksik olmamıştı hiç. cesurdu da ama. cesaretin şanındandır korkacak şeyi olmak. korkacak şeyi olmayanın, cesur olmak için bir sebebi de yoktur. ama korktuğumuz başımıza gelmeseydi, daha iyi olurdu.

hikayenin gerisinde nakarat kısmına giriyoruz. bu devletin, yasinler'i, ogünler'i "örgüt üyesi" ilan etmesi, hele de "ağabeyleri"ni de görmesi, bir hayaldi, hayal olmaya devam ediyor. hayal gücünüze yazık, daha güzel hayaller kurun.

2 yorum:

Eleştirel Günlük dedi ki...

Allah devlete zeval vermesin ak!

Adsız dedi ki...

Bu...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...