nelson mandela'nın hapisten salınmasının 20, ırk ayrımcılığına karşı mücadelenin sembolü haline gelmiş ANC'nin iktidara gelişinin 16 yıl sonrasında dünyanın en büyük spor "olay"larından dünya kupası güney afrika'da düzenleniyor. 40 yıl boyunca güney afrika'ya egemen olan apartheid sistemine karşı yürütülen mücadele ve resmi ırk ayrımcılığı politikasının sonrasında yaşanan gelişmeler hakkında daha önce yazmıştım, bu kez - daha önceden söz verdiğim üzere - dünya kupasının güney afrika'da "en aşağıdakiler"in hayatına etkileri üstüne yazmak istiyorum.
nelson mandela'nın hapisten çıkışında on binlerce insan onu karşılamak üzere buluşmuştu. mandela'nın "özgürlük yürüyüşümüz durdurulamaz" sözleri karşısında insanca bir yaşam hayallerinin gerçekleşmesinin artık bir hayalden çok daha fazlası olduğu inancı pekişen on binlerin arasında hayatını ırk ayrımcılığına karşı mücadeleyle geçirmiş hilda ndude de vardı. ndude o günkü ruh halini "inanılmaz derece iyimserdik, yeni bir güney afrika'nın doğduğunu biliyorduk." sözleriyle anlatıyor. apartheid döneminin ardından geçen yıllar, hareketin temelini oluşturan township ahalisi için ANC'de vücut bulan umutların yerini karamsarlığa terketmesine tanıklık etti. ama hilda ndude en azından kendisi - ve benzerleri - için yeni bir hayatın başladığını doğru tahmin etmişti: ANC kadrolarının azımsanmayacak bir bölümü, yasadışı bir hareketin militanlarından ülkenin elitine doğru dikey bir hareketlilik gösterdiler. (örneğin ndude bugün holding yöneticisi.)
dünyanın gözü, belki de mandela'nın iktidara gelmesinden bu yana hiç bu kadar güney afrika'nın üstünde olmamıştı. ancak "bakmak"la "görmek" arasında ciddi bir fark var tabii. zira kameralar johannesburg'un varoşlarından çok messi'nin gollerine odaklanacak. bu arada gözlerden kaçan, apartheid döneminde kaldığı düşünülen siyah township sakinlerine yönelik "zorunlu taşınma" gibi uygulamaların "siyah" bir hükümet tarafından yinelenmesi olacak.
2007 yılında güney afrika devleti'nin dünya kupası organizasyonu için aldığı ek kredinin ardından dönemin devlet başkanı thabo mbeki "bu an, afrika'nın kararlı bir biçimde yoksulluk ve sorunlarla dolu yüzyıllara sırtını döndüğü andır" demişti. oysa nüfusun çoğunluğu için yeni yapılan dev stadyumlar yoksulluktan kurtulmaları için kullanılabilecek olanakların dünya kupası için harcanması anlamına geliyor. örneğin johannesburg belediyesi, stadyum inşaatları için harcanan paranın bekleneni aşması nedeniyle diğer kalemlerden 90 milyon euro kısma kararı aldı. bir maç biletinin fiyatının 650 euro'ya kadar çıktığı düşünülecek olursa, stadyumların inşaatında çalışan - maaşı görece yüksek - işçilerin aylık 250 euro'luk geliri, dünya kupasının güney afrika'da yalnızca zenginler ve futbol turistleri için doğrudan bir eğlence olanağı sunduğu gerçeğini ortaya koymaya yeter. zira ülke nüfusunun çoğunluğunun durumu inşaat işçilerininkinden çok daha beter. sınıflararası uçurumun çok derin olduğu güney afrika'da çoğu insan ana gıda maddelerine ulaşabilecek olanaklardan yoksun.
şehrin içinde kalan townshipler yurtdışından gelen turistlerin gözünün önünde durup tüketim iştahlarını kaçırmamaları amacıyla şehir merkezlerinden uzaktaki "baraka şehir"lere taşınmaya zorlanıyor. "en aşağıdakiler"in evlerinden zorla çıkartılıp şehrin dışındaki toplama kampı benzeri yerleşim birimlerine atılmalarına karşı direnişi, geçtiğimiz yıllarda ANC tarafından "askeri" olarak cevaplandı ve polisle township sakinleri arasında polisin insanların üstüne ateş açmaktan kaçınmadığı, birkaç kişinin öldürüldüğü ve onlarcasının yaraladığı sokak çatışmaları yaşandı.
sözünü ettiğim "baraka şehir"lerden biri olan "blikkiesdorp"un resimlerine buradan ulaşabilirsiniz. "blikkiesdorp"un türkçe karşılığı "konserve kutusundan köy" ve bu isim tenekeden evlerde yaşamaya zorlananlar tarafından verilmiş. geniş, tozlu bir alanda simetrik olarak sıralanmış, sıradan bir makasla kesilebilecek kadar adi kulübeler oldukça küçük ve dört kişiye bir tuvalet, lavabo ve duş düşüyor. şehire ulaşım olanakları yok denecek kadar az, bu nedenle "blikkiesdorp"da yaşayan insanların işlerine gitmeye devam edebilmeleri neredeyse olanaksız. aids'in yaygın olduğu "teneke şehir" en yakın hastaneden de 30 kilometre uzaklıkta.
bugün çevresi çit ve dikenli tellerle çevreli ve giriş-çıkışı polis tarafından kontrol edilen "blikkiesdorp"da oturan, yoksul olmaktan başka bir suç işlememiş insanlardan biri ziettha meyer. meyer, kendisini "teneke şehir"e getiren belediye görevlilerinin, taşınmayı reddetmeleri durumunda hapisle tehdit ettiklerini söylüyor: "başka bir seçeneğimiz yoktu, tavukları kümese kapatır gibi bizi getirip buraya attılar." işin korkunç yanı, belediye görevlilerinin ziettha meyer'e yalan söylememiş olmaları. gerçekten de dünya kupasına hazırlık kapsamında çıkarılan "varoş yasası", taşınma emrine uymayanların beş yıl hapisle cezalandırılmasını öngörüyor.
ancak tüm baskılara rağmen "zorunlu taşınma"ya karşı başarıyla direniş gösteren townshipler de yok değil. bu townshiplerden biri cape town havaalanı'yla şehir merkezi arasındaki alana otoyol boyunca yayılmış olan "joe slovo". 20 bin insan yıllarca süren bir mücadeleyle, dünya kupası organizatörlerinin "utanç abidesi" olarak nitelendirdikleri mahallelerinin yıkılmasını engellemiş.
bir de işin diğer boyutu var: hükümet dünya kupası sayesinde 500 bin kişinin iş sahibi olacağını vaadetmişti. ancak bu rakamın yanına bile yaklaşılamazken çalışma koşulları da çok kötü. inşaat sektöründe yüksek ücretli işler yalnızca beyazlara ayrılırken, ihaleleri alan inşaat şirketlerine "yarattıkları istihdam olanakları nedeniyle" (stadyum inşaatlarında çalışan insan sayısı 22 bin; ancak ülke genelinde inşaat sektöründe aynı dönemde 22 bin işin ortadan kalktığını gösteriyor, yani aslında yaratılan istihdam 0!) üç aylık sözleşme yapma hakkı tanındı, böylece işçileri işten çıkarmak kolaylaştırılmış oldu. tüm bunlara bir de dünya kupası inşaatlarında gerekli güvenlik önlemlerinin olmayışı nedeniyle çok sık görülen iş kazaları ekleniyor.
ancak işçiler bu koşullara karşı geçtiğimiz üç yılda tam 26 kez greve gitmişler ve böylece evden işe, işten eve ücretsiz ulaşım, yüzde 12 maaş artışı ve ek primler gibi kazanımlar elde etmişler. benzer şekilde turizm sektöründe de çalışanlar daha iyi çalışma koşullarına ulaşmaya çabalıyorlar. şu ana kadar pek çok grev ve yürüyüş düzenlemişler ve ücretlerinde iyileştirme yapılmazsa dünya kupası sırasında da grev yapmayı düşünüyorlarmış.
varoşlarda yaşayan insanlara evlerini koruma mücadelelerinde hukuksal danışmanlık yapan abahlali base mjondolo örgütünden zodwa nsibande insanların durumunu aşağıdaki sözlerle anlatıyor:
"insanlar evlerinden atılıyor ve hayvan muamelesi görüyor. sürekli tehdit altında yaşıyoruz. insanlar döndüklerinde evlerinin yerinde başka bir şey görme korkusundan hiçbir yere gidemiyor."
devlet "teneke şehir"leri "geçici yerleşim birimleri" olarak adlandırsa da, şimdilik insanların evlerine dönmeleri için verilmiş bir tarih ya da hazırlanmış bir proje yok ve şehrin dışındaki barakalarda yaşamak zorunda bırakıldığı süre beş yılı geçenler var.
aslında bu durum güney afrika'ya özel değil, zira büyük uluslarası spor "olay"larında yoksulların etkinliğin düzenlendiği yerlerden uzaklaştırılması bir gelenek haline gelmiş durumda. örneğin son 20 yılda olimpiyatlar nedeniyle evlerini terkederek başka yerlere yerleşmek zorunda bırakılan insanların sayısı 2 milyonu geçiyor.
istanbul'da habitat konferansı düzenlendiği zaman da binlerce sokak hayvanı öldürülmüş, sokak çocukları minibüslerle şehir dışına atılmış ya da kendileri için hazırlanan "terapi merkezi"ne hapsedilmişti.
hala avrupa kupasını almak isteyen parmak kaldırsın! zira çok acayip kafasına sert bir cisimle vurasım var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder