4 Mayıs 2010 Salı

BİR CİNAYET GİRİŞİMİNİN ANATOMİSİ


neredeyse bir hafta oldu blog'a dönüp de bakmayalı, başka türlüsü de olanaklı değildi zaten, çünkü çok sevdiğim bir insan geçtiğimiz çarşamba günü nazilerin saldırısına uğradı, arkadaşımın sağlığı ve bu duruma bağlı gelişmeler hem tüm zamanımı, hem de tüm enerjimi aldı bugüne kadar. önümüzdeki günlerde de bu durumda bir değişiklik olacak gibi durmuyor. dolayısıyla eğer vakit bulabilirsem daha önceden söz verdiğim ve neredeyse bitmiş olan dünya kupasının güney afrikalılar'ın hayatına olumsuz etkileri üzerine yazıyı yayınlayacağım, onun dışında blog bir süre daha fazla aktif olmayacak. oysa planım pazar günü st. pauli'nin fürth'de birinci lige yükselmesine tanıklık etmek, kutlamalara katılmak ve önümüzdeki hafta flying dutchman'in amsterdam'daki blog buluşmasına gitmek ve tabii ki gözlemlerimi blogda yazmaktı. ne yazık ki insanın hayatında herşey istediği gibi gelişmiyor. ben de böylece aklımı meşgul eden, yazabileceğim tek şey hakkında yazıyorum şimdi...

bilmiyorum ne kadar zaman oldu, ama berzan'la tanıştığım gün çok net aklımda. komşu şehir fürth'de nazilere karşı yapılan bir yürüyüşten sonra konuşmuştuk ilk birbirimizle. bazen bir insanı tam da neden olduğunu anlamadan ilk tanıştığınız andan itibaren seversiniz ya, berzan'la tanışmam da öyle olmuştu işte. ancak sonradan düşündüğümde farkına varacaktım bizi birbirimize yakınlaştıranın ne olduğunu: adaletsizliğe, ırkçılığa, ayrımcılığa karşı tepkisi gerçekti, içinden geliyordu. hani bir laf vardır "hoca hocayı tekkede, hacı hacıyı mekke'de, ibne ibneyi dakkada bulurmuş" diye... bir benzerimle karşı karşıya olduğumu içgüdüsel olarak anlamaktı belki benimkisi de. işte berzan yanlış olduğunu söylediği şeyin yanlış olduğunu gerçekten biliyor, bilmekle de kalmıyor içinde hissediyordu. tepkisi de gerçekti, "-mış gibi" gibi yapmıyordu.

hiç gerçek anlamda arkadaş olmadık, olamazdık da zaten, yaş farkımız izin vermiyordu. belki birkaç yıl daha sürecek arkadaş olmamız, ama berzan'ı "kardeş" sever gibi sevdim tanıdığımdan beri.

28 mart çarşamba günü alman televizyon kanalları nürnberg metrosundaki bir kavganın ardından 17 yaşındaki bir gencin hastaneye kaldırıldığını, komada olduğunu ve yaşam savaşı verdiğini söylüyordu. insanın katır toynağı gibi sertleşmiş vicdanının duyup da geçtiği türden bir "üçüncü sayfa haberi"ydi. ve ben türkiye'den insanların ölmesine karşı edindiğim bağışıklılıkla üstünde durmadım bu haberin.

komadaki gencin berzan olduğunu ancak perşembe akşamı duyacaktım. ve bilincim - bu tür haberler karşısında birçok kez yaptığı gibi - savunma mekanizmalarını devreye sokacak, olayın gerçekliğini kavramayı reddedecekti.

güpegündüz ve insanların gözleri önünde saldırıya uğramıştı berzan. kimse araya girmemişti. naziler bilincini kaybedip kalbi duruncaya kadar tekmelemişlerdi yerde yatan berzan'ı. ve yine engellenmeden çekip gitmişlerdi. polis her zamanki tavrıyla olay yerinin yakınında ne kadar solcu, göçmen, punk vs. bulduysa gözaltına alacaktı. görgü tanıklarının ifadelerinden, olayın geçtiği metro treni ve istasyonundaki kameraların kayıtlarından çekinmiş olacak ki, nazilerden biri teslim oldu polise. ama polis nazilerin saldırısının ırkçı, faşist bir cinayet girişimi olduğu gizlemek için elinden geleni ardına koymadı. diğer zanlıları bulmak için gereken enerjiyi olayın üstünü örtmek için harcadı bir anlamda.

biri türk iki göçmen gencin, yaşlı bir alman'ı münih metrosunda dövmesinin ardından gençlerin "ausländer" olmasını tüm dünyaya duyurmak için elinden geleni yapan basın da berzan'ın babasının kürtlüğünü, kara saçlarını unutuverdi. zanlı (ya da sanık) olarak "kürt" olacak olan berzan, kurban olarak "alman vatandaşı" olacaktı.

17 yaşında bir gencin kalbini 45 dakika için durduran saldırının polisiye açıdan açıklığa kavuşmasıyla yerel basından alman sendikalar birliği dgb'ye kadar binbir kurum polisin sansür kampanyasına eklemlendi. "bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz"in milliyeti yoktu.

üstelik nazilerin buradaki ilk saldırıları değil berzan'ın başına gelen. ancak şimdiye kadarki saldırıların üstü bir bir örtüldü. "bizim şehrimizde nazi sorunu yok" dendi. oysa kendi faşist dünya görüşlerine uymayan insanlar yıllardır nazilerin saldırılarının hedefi oluyor. berzan dün komadan uyandı, umarım bir gün tamamen iyileşecek, bu faşist saldırıdan vücudunda iz kalmayacak. ama diğer berzanlar o kadar şanslı olmayabilir. ve benim gibi, berzan gibi sıradan insanlar bu sorunun çözümünü polise, devlete bıraktığı sürece çözülen hiçbir şey olmayacak.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...