5 Nisan 2012 Perşembe

GOLLER ALIR, CANLAR SATARIM


arjantin, 1978. genelkurmay başkanı jorge rafael videla önderliğindeki cunta, liberallerin de desteği ile iktidarı alalı iki yıl olmuş. ve devlet terörünün egemen olduğu ülke, belki de tarihin en şaibeli dünya kupasına ev sahipliği yapıyor.

videla'nın terör iktidarının evelinde 12 eylül öncesi türkiyesi'ni oldukça andıran bir ortam, neoliberalizmin hizmetinde kopya darbeler iddiasına destek veriyor. 60'lı yılların ikinci yarısı askeri rejim ile sol muhalefet arasındaki mücadele ile geçilirken, 1969'daki cordoba ve rosario isyanları gerilimin doruk noktasını oluşturuyor ve 1965 darbesinin ardından generaller tarafından devlet başkanlığı görevine getirilen juan carlos ongania'nın geri çekilmesiyle sonuçlanıyordu. böylece, kimsenin başkanlık koltuğunda uzun süre kalamadığı, gerek ordu tarafından atanan, gerekse 1973'ten itibaren seçim ile göreve gelen başkanların isyanlar ya da ülke ekonomisinin sürekli olarak kötüleşmesi sebebiyle istifa etmek zorunda kaldığı bir döneme giriliyor, arjantin yüzmekten çok akıntıyla sürüklenirken, denize düşen yılana sarılır misali ikinci peron dönemi başlıyordu. 

daha önce 1946 yılında seçimle iktidara gelen ve 1955'te darbeyle koltuğundan olana dek önemli endüstri kollarını kamulaştıran, sekiz saatlik iş gününü yürürlüğe sokan, tarıma dayalı bir ekonomiye sahip olan arjantin'i endüstrileştiren juan peron, özellikle işçi sınıfı içinde büyük bir sempatiye sahipti. (ancak peron'un "halk efsanesi" tarafından aynı sıklıkta tekrarlanmayan ikinci bir yüzü daha vardı: iktidarı süresince medya ve sendikalar tamamen peron'un ve partisinin kontrolündeydi. diğer partiler yasaklı olmasa ve "özgür seçimler" yapılsa da, peron'un sistemi bir çeşit "demokratörlük"tü. mussolini ve hitler'e hayran olan peron, azılı bir antisemitistti ve adolf eichmann, walter rauff, josef mengele gibi isimlerin de aralarında bulunduğu, işledikleri insanlık suçları nedeniyle aranan birçok üst düzey naziye sığınma imkanı tanımıştı.) yaklaşık bir yıl süren ikinci peron dönemi, ekonomik sorunların çözülememesinin ışığında, devlet terörünün yoğunlaştığı, kurulmasına bizzat peron'un önayak olduğu alianza anticommunista argentina gibi paramiliter grupların sayısız solcuyu ve muhalif entellektüeli öldürdüğü ve kaybettiği acı bir deneyim olarak peron efsanesinin hayal kırıklığına dönüşmesiydi. juan peron'un 1974 yılındaki beklenmedik ölümünün ardından iktidarı devralan üçüncü karısı "isabelita" yeni peron çizgisini sürdürürken; ülke, yüzde 700'lere fırlayan enflasyon, yolsuzluk skandalları ve daha kıçı makam koltuğunun şeklini almadan (kıç mı koltuğun şeklini alır, koltuk mu kıçın? zor soru doğrusu!) istifa etmek zorunda kalan ekonomi bakanlarının yanında polisin ve peronistlerin sağ kanadından devşirilen paramiliter örgütlerin gittikçe şiddetlenen terörüyle sarsılıyordu.

hükümetin hiçbir direnişiyle karşılaşmayan 1976 darbesi, önceleri giderek kötüleşen yaşam koşulları ve artan ölümler canına tak etmiş halkın kayda değer bir desteğiyle karşılaştı. darbeyi görece ekonomik rahatlama izlerken; cunta, öncelikli hedefinin ekonomik gelişme olduğunu ve ülke yönetiminin hristiyan-muhafazakar değerlere dayanacağını açıkladı. sola karşı sistematik olarak yürütülen devlet terörü, cunta döneminde de artarak sürdü. ülke çapında oluşturulan yaklaşık 340 gizli hapishanede on binlerce insan yargılanmadan aylarca, hatta yıllarca hapsedildi, işkence gördü ve öldürüldü. bu dönemde kaybedilen ve akibetine dair bir daha hiçbir şey öğrenilemeyenlerin sayısı 30 bini aşarken, plaza del mayo anneleri 1977'den bu yana çocuklarının hikayesini duymak için mücadele etmeye devam ediyor. gizli hapishanelerin yanında hükümet aynı zamanda cinayetlerine devam eden paramiliter güçleri desteklemeyi de sürdürdü.

1976 darbesini izleyen, reel ücretlerin düşürülerek yabancı yatırımcıların ülkeye çekilmesine dayanan neoliberal ekonomi politikaları, kısa vadede ekonomik durumda bir iyileşmeye yol açıyormuş izlenimi vermiş olsalar da, 1978'de maaşlı çalışanların yaşam standardı yarıya düşmüş ve orta vadede ülkedeki endüstriyel üretim yüzde 40 oranında azalmıştı. bu koşullarda, arjantin'in ev sahipliği yaptığı dünya kupası'ndaki kaderi belki de aynı zamanda cuntanın kaderi olacaktı.

sonuçta cesar luis menotti'nin yönetimindeki arjantin milli takımı dünya kupasını kazanırken; cunta da 1983'e kadar iktidarda kalmasını sağlayacak şekilde soluklanmayı başardı. ama arjantin'in şampiyonluğu üstünden geçen bunca yıla rağmen kimsenin içine sinmedi.

özellikle de arjantin'in finale kalmak için peru'yu en az dört farkla yenmek zorunda olduğu ve 6-0 sonuçlanan maç, dünya kupasının en şaibeli karşılaşmalarından biri olarak futbol tarihindeki yerini aldı. ev sahibinin, aynı puanda olduğu brezilya'yı averaj farkıyla geçerek finale çıkmasını sağlayan maçın üstündeki esrar perdesinin aralanması ancak 34 yıl sonra 2012'de oldu. perulu eski senatör genaro ledesma izquieta, tanık olarak çıkarıldığı mahkemede karşılaşmanın manipüle edildiği iddiasını doğruladı.

"ulusal yeniden örgütlenme süreci" cuntası'nın lideri jorge videla'nın yargılandığı mahkemede ledesma, maçın, 70'li ve 80'li yıllarda altı ülkenin (arjantin, şili, paraguay, uruguay, bolivya ve brezilya) gizli servislerinin, abd'nin de desteği ile, sol hareketleri ortadan kaldırmak amacıyla arasında sınır ötesi müdahalelerin de bulunduğu çeşitli yöntemlerle 50 binden fazla insanı katlettiği, yaklaşık 35 bin kişiyi kaybettiği ve 400 bin kadarınıysa hapsettiği "condor planı"nın bir parçası olduğunu açıkladı. (peru, ekvador ve venezuela "condor planı"na kısmen katılmışlardı.) ledesma'nın açıklamasına göre, arjantin'in farklı zaferinin arkasında videla ile perulu diktatör francisco morales bermudez'in arasındaki bir anlaşma var. söz konusu anlaşmaya göre, aralarında ledesma'nın kendisinin de bulunduğu on üç perulu muhalif arjantin'e teslim edilerek, cunta tarafıdan öldürülecekti. ledesma: "arjantin, bermudez'e bizim icabımıza bakacağına söz verdi ve ardından küçük bir iyilik istedi: arjantin'i finale çıkaracak bir yenilgi."

25 mayıs 1978'de solcu politikacılardan, gerillalardan, sendikacılardan, askerlerden ve bir gazeteciden oluşan ve peru'da diktatörlüğe karşı bir genel grev örgütlemiş olan on üç muhalif, mahkemenin herhangi bir tutuklama kararı olmaksızın peru'nun başkenti lima'da yakalanarak, kısa bir "yerel işkence" seansının ardından askeri bir uçakla kuzey arjantin'deki juyjuy'a götürüldü. orada "siyasi iltica" talep ettiklerini belirten kağıtları imzalamaya zorlandılarsa da reddettiler. ardından buenos aires'teki gizli hapishanelere gönderildiler. ancak perulu tutsakların aileleri insan hakları örgütlerine başvurmuştu ve oluşturulan baskı, videla'nın sonunda pes etmesine yol açtı. (kendisi de, özellikle işkence ve sorgulama teknikleri konusunda güney amerikalı subayları eğiterek, "condor planı"nın destekçileri arasında yer alan) fransa, on üç perulu muhalifi kabul edeceğini açıkladı ve baskılara dayanamayan videla "fransa'nın uçak masraflarını üstlenmesi koşuluyla" bu teklifi kabul etti. ledesma: "fransa'ya gitmemiz, videla ile bermudez arasındaki anlaşmanın hayata geçirilmesini engelledi. yani, bedenlerimizden hiçbir iz arda kalmayacak şekilde uçaktan okyanusa atılmaktan kurtulmuş olduk." o yıllarda "ölüm uçuşları" kurtulunmak istenen muhaliflerin cesetlerini iz bırakmayacak şekilde ortadan kaldırmak için - özellikle arjantin'de - sıkça kullanılan bir yöntemdi.

on üç perulu muhalifin arjantin'e kaçırılmasından yaklaşık bir ay sonra (ve fransa'ya gönderilmelerinin öncesinde), 21 haziran 1978 günü arjantin milli takımı peru'yu 6-0 yendi. o zamanlar yarı final, eleme usulü değil, dörderli iki grup halinde oynanıyor, iki grubun birincileri finalde karşı karşıya geliyorlardı. son grup maçlarına gelinirken arjantin ve brezilya b grubunda aynı puandaydılar. brezilya polonya ile oynadığı son grup maçını 3-1 kazanmayı başardı. artık arjantin'in, polonya'ya karşı 1-0, brezilya'ya karşıysa 3-0 kaybettiğinden hiçbir iddiası kalmamış olan peru'yu en az dört farkla yenmesi gerekiyordu. maç başlamadan önce videla, soyunma odasına inerek peru milli takımını selamlamayı ihmal etmedi. sahada arjantin peru'yla kedinin fareyle oynadığı gibi oynarken, daha 72. dakikada skor 6-0 olmuştu. arjantin'in zaferi masa başında elde ettiği iddiaları, daha 90 dakika tamamlanmadan dile getirilmeye başlandı. peru 70'li yıllarda güney amerika'nın en güçlü takımlarından biriydi. meksika'da oynanan 1970 dünya kupası'nda yarı finale kalmış, 1975'te copa america'yı müzesine götürmüştü. arjantin karşısında beklenmedik isimler sahada yer alıyordu. takımın geleneksel beyaz yerine kırmızı formayla sahaya çıkmasının nedenini, teknik direktör marcos calderon yıllar sonra verdiği bir röportajda "geleneksel formamızı kirletmek istemedik," sözleri ile açıklayacaktı. dünya kupasından birkaç ay sonra arjantin, peru'ya 14 bin ton tahıl gönderdi; bu, önceki yıllardakinden kat be kat fazlaydı.

peru milli takımının arjantin doğumlu kalecisi ramon "el loco" quiroga, 6-0'lık maçın yirmi yıl ardından, 1998'de arjantin gazetesi la nacion'a verdiği röportajda takım arkadaşlarının arjantin yenilgisinden çok para kazandığı iddialarını doğruladı ve sahadaki perulular'ın kimilerinin sonradan açıklanamayan şekilde öldüğünden söz etti: "o maçta rojas adında, daha önce hiç milli olmamış bir herif oynamıştı. daha sonra bir kazada öldü. marcos calderon da bir uçak kazasında öldü. bir golde manzo durup arjantinli oyuncunun geçmesine izin vermişti. kim bilir manzo bugün nerededir." ancak quiroga sonradan, baskılar nedeniyle, sözlerini geri aldığını açıkladı.

peru karşısındaki gol sağanağıyla (politik "yağmur bombası"!) brezilya'nın önüne geçerek finale kalan arjantin, son maçta hollanda'ya karşı 3-1 kazanarak dünya şampiyonu oldu. arjantin'in ilk dünya kupasını kendi topraklarında kazanması, gittikçe artan hoşnutsuzluğun karşısına "milli ruh"un dikilmesini sağladı. ve cunta böylece, falkland savaşı'nın ingiltere'nin zaferi ile son bulduğu 1982 yılında "milli gurur"un ayaklar altına alınmasının ardından fazla dayanamayarak 1983'de "özgür seçimler"in yapılacağını açıklayana kadar iktidarını sürdürdü.

arjantin teknik direktörü cesar luis menotti, şampiyonluğun ardından videla'nın uzanan elini sıkmayı reddetti ve "yetenekli, zeki oyuncularım taktiğin diktatörlüğünü ve sistemlerin terörünü yendiler," dedi. bu, belki de menotti'nin 1978 yılında buenos aires'te cuntaya verebileceği en açık yanıttı. ama "sol futbol" ve "sağ futbol" teorileri birçok entellektüel futbolseveri etkileyecek olan menotti, en büyük hizmeti çoktan "sağ futbol"a vermişti bile.



PS eğer futbol hiçbir zaman sadece futbol değilse; bu, bu sözleri her fırsatta yineleyenler menotti'nin "futbol felsefesi"ni, kempes'in isyankar saçlarını düşünüp melankoliye kapıldığından değil, menotti ve kempes gibiler her zaman videla gibilerin hizmetkarı olduğundandır.

2 yorum:

Flying Dutchman dedi ki...

Tebrikler yazı için, Hollandalılar yaklaşık 1 ay önce Izquieta'nın açıklamasından sonra FIFA'ya başvuru hakkında nabız yokladılar ama FIFA sanırım 35 yıl önceki defterleri karıştırmayı pek istemedi, girecekleri denizin de tehlikeli olduğunu düşündü. Julio Grondona'nın 1976'da Arjantin Futbol Federasyonu başkanlığı görevine gelip halen o koltukta oturması tesadüf müdür? Bugün ortalama bir Arjantinliye bu adamın adını söylediğinizde İngilizce bilmese dahi ağzından çıkan şeyler sporla ilgili olmaz "big man, mafioso" olur. Kendisi aynı zamanda bir yahudi düşmanıdır.

Olimpo Garajı'na da selam olsun...

outlaw dedi ki...

1978 dünya kupasına dair söylenecek, yazılacak çok şey var. ve aslında bunların çoğu 78'e özel şeyler değil, daha çok futbol dünyasının birçok pisliği arjantin'de artık üstü örtülemeyecek derecede açılıp saçılıyor.

arjantin'e 76 cuntası'ndan önce, 1970'de (hoş, bir önceki cunta döneminden tam anlamıyla çıkılıp sivilleşilmiş değil) veriliyor dünya kupası; 76'dan sonra bayağı kampanya yürütülüyor kupanın başka bir ülkede oynanması için, ama fifa'nın tavrı net.

ya da alma milli takımı oyuncuları, kupayı kazanmaları halinde - menotti'nin ve finalde kaybeden hollandalılar'ın sonradan yaptığı gibi - videla'nın elini sıkmamayı tartışıyorlar. o zaman alman futbol federasyonu kesin talimat veriyor "öyle şey olmaz, diplomatik skandal çıkarmayın," diye. hatta bunun üstüne sepp maier "videla'nın elini öyle sıkalım ki, son oyuncuya gelindiğinde el sıkışacak hali kalmasın," önerisini ortaya atmış.

hatta federasyonun megafonu olan berti vogst, arjantin'in dünya çapında çok hasar almış olan imajını toparlama işlevini üstleniyor: "arjantin, düzenin egemen olduğu bir ülke. tek bir siyasi mahkum bile görmedim." (vogst zaten sevilecek bir futbolcu değildir, bu sözü ile insanın gönül rahatlığıyla nefret edebileceği birine dönüşür.)

tabii tahmin ediyorum, bu meseleye kafa yoran sadece almanlar değil, benzer düşünceler birçok milli takımda dillendirilmiştir.

(ben, "çalıştığım yer" diye, almanlar'dan devam ediyorum.) 78'in bir başka skandalı, alman futbol federasyonu başkanı neuberger'in, birçok aranan nazi gibi arjantin'e kaçmış olan hans ulrich rudel'i milli takım kampında "onur konuğu" olarak ağırlamış olması.

ki 78 dünya kupası'nın gruplar sonrası eleme usulüyle değil, final öncesi yarı final gruplarıyla oynanması, hatta aynı gün, aynı saatte olması gereken brezilya-polonya ile arjantin-peru maçlarından ilkinin önceye alınması, zaten fifa'nın arjantin'i şampiyon yapmak için yırtınmasıdır.

2002'de kore'nin galibiyetlerine bakınca, bu çizginin bir sürekliliği olduğu görülebilir bence. komplo teorilerinden oldum olası korkmuşumdur ama aynı yıl türkiye'nin artık ekonomik krizle boğuşamaz hale gelmişken yarı final oynaması, almanya'nın 1990'da, "tam da milli birlik ve beraberliğe bu kadar ihtiyacı olduğu günlerde", dünya şampiyonu olması, herhangi bir şeyden emin olmamızı sağlamasa da, "acaba mı?" dedirtecek olaylar bence...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...