2 Aralık 2011 Cuma
MEKTUP
altı buçuk yıl önce, içki sofrasında apar topar alınmış bir kararla, hayatımın gidişatını - nedeni sorulduğunda umursamazca omuz silkerek geçiştiremeyeceğim kadar - değiştirmeye gittiğim o topraklara ayaklarımı yeniden bastım.
altı buçuk yıl önce hayatından çıkıp gittiğim o gün, hayatımın en büyük yenilgilerinden biriydi. bir karar vermiştim, üstelik istiyordum ama kendi arzularıma, hayallerime boyun eğecek gücüm yoktu. tam bir hafta bir şeyler söylemek istemiştim. kurmuştum kafamda yalnız kaldığım anlarda ve insanların yanında. duygularımı, düşüncelerimi en iyi dışa vuracağına inandığım ya da yalnızca kulağa hoş gelen sözlerin altını, yanlış, saçma cümlelerin, güçsüz ifadelerin üstünü çizmiştim kafamın içinde. hayattaki en güzel konuşmam olacaktı. kafamın içindeki sözler mükemmelleştikçe kopup gittiler gerçek konuşmalarımızın ait olduğu evrenden. beynimle dilim arasındaki mesafe uzadı da uzadı. ağzımı her açtığımda, aklımda birkaç cümle sonra "o konuşma"yı yapmak vardı da; ömürlerimizden yedişer gün eksildiğinde, kafka'dan tucholsky'ye, ispanya iç savaşı'ndan kafamda kurduğum şehre (ki ayrıntılarını hala senden başkasıyla paylaşmadım) her şeyden bahsetmiş, bir "o konuşma"nın ilk sözcüğünü dahi söyleyememiştim.
bilmiyorum kaç defa anlattım sana, insanın yapamadıklarından duyacağı pişmanlığın yükünün yaptıklarından duyacağınınkinden kat be kat ağır olduğunu. bilmiyorum, yıllar sonra, yapmadıklarımdan, yapamadıklarımdan pişman, karşına çıktığımda değeri var mı hiçbir sözümün. sen muhtemelen, yüzünde sevecen bir gülümsemeyle zırhımın altındaki insanla karşılaştığını düşünür, hata yapmanın ve yaralanmanın yaşamın bir parçası olduğunu söylerdin. bense kendime saygımı bozdurup harcıyorum yıllardır.
altı buçuk yıl önce gitmeyip kalsaydım, bugün nerelerde olur, neler yapardık bilmiyorum. işin ilginci, pek önemsemiyorum da. tek bildiğim ve gerçekten önemsediğim; yaşamımın geri kalanını senin yanında geçirme kararını hayata geçirdiğim o paralel evrende, yaşanmamışların yaşananlara hükmetmediği. sen ile benim hikayemizin böyle yarım kalmadığı.
altı buçuk yıl sonra karşılaştığımızda senin de benim gibi şaşırdığını görmek, yıllarca senin de sokaktaki insanları bana benzettiğini, karşılaşsak nasıl olacağını kafanda kurduğunu duymak. iyi mi oldu kötü mü, bilmiyorum. hayatımı yarım kalmış, kendimi biraz değerli, hatta biraz özel ama çokça da salak hissediyorum.
altı buçuk yıl geçti. altı buçuk yıldır yarım hayatım, altı buçuk yıldır keşkelerle, acabalarla düşünür oldum. ve en acısı, ağzımı açıp da, bin kere üstünden geçip mükemmelleştirdiğim o sözleri söylemeyi başaramadığım o haftanın bunca yıl ardından, bu yazıyı bile bilmediğin bir dilde yazıyorum.
Etiketler:
fransa,
kadın-erkek ilişkileri,
marsilya,
mektup
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
başkalarını okurken çok fazla gözyaşı dökmem. bu yazıda döktüm.
kelimeler bilinmeyen dilde olsa da, yaşananlar hep aynıdır.
belki de "keşke yapsaydım" dediğimiz her şeyi de iyi ki de yapmamışızdır. pasparalel evren oldu biraz ama şu an, şu mekan, şu ruh hali.. gerisi teferruat, bazen nostalji :) tabii ki bazen de değil ama olsun, böyle düşünmek daha kolay :)
''kalbin dilinin altıbuçuk yıl sonra çözülmesi hiç çözülmemesinden iyidir..
ayrıntıları duymasak da olur : )
ancak yazıyı sen yazıyorsun.. acabaları keşkeleri sil ..düşünme daha fazla...
güzellikler sizinle beraber gönlünüze göre olsun...'' diyorum name yakan Can'a
Yorum Gönder