15 Eylül 2010 Çarşamba

REFERANDUM YAZISI



referandum üzerine yazmadım, daha doğrusu yazamadım, elim gitmedi. zaten hakkında en "doğru" yazıları zaytung'un yazdığı bir konu hakkında otonom dergisi'nin de yazdığı gibi "bazen siyasal konularda söyleyecek çok şeyiniz olduğu halde susmak, sizin için bir erdemdir. herkesin konuştuğu fakat sözün bir değerinin olmadığı söz kalabalığının içinde, istemediğiniz ve kendinizi hissetmediğiniz dönemler olur."

birçok ayrıntı hakkında yazabilirdim: sendikal hakların anayasadaki değişiklikler sayesinde muhtemelen daha da budanabileceğinden, kemalistlerin faşizm emaresinden saydıkları yasama/yürütmenin, yargının tepesinin seçilmesine müdahil olması sisteminin almanya da dahil pekçok ülkede yürürlükte olmasına, "demokrasi"nin egemen söylemde ne kadar içi boş, nereye çekersen oraya giden bir kavram oluşundan, chp'sinden akp'sine büyük partilerin trajikomik siyasi manevralarına ("güleriz ağlanacak halimize!"), bundan aşağı yukarı on yıl önce chp'yle "faşizme karşı birleşik cephe" kurulması gerektiğini iddia eden dsip'in en sonunda islamcı akp'yle chp'ye karşı "faşizme karşı birleşik cephe" kurmayı başarmasına (ve bu başarısını "yetmez ama evet iftarı"yla kutlamasına) kadar edilebilecek sayısız laf vardı. bu saydıklarım, referandum süreci hakkında kalem oynatmaya kalktığımda değinmem kaçınılmaz olan noktaların yalnızca bir çırpıda aklıma gelenleri. ve bunlara kuşkusuz sayısız olay, faktör vs. daha eklenmek durumunda kalacak; sonuçta tüm bunları içinde barındıran bir yazının siyasi bir incelemeden çok stanislaw lem'vari bir fantastik kurgu olması kaçınılmaz olacaktı.

ben de yazmadım, yazamadım, çünkü gülünecek halimize ağlayacak takatim yoktu. pazar akşamı alman bir arkadaşım sorana değin referandumun yapıldığını dahi unutma yolunu seçtim. onun yerine televizyondan, gazetelerden, internetten (dolayısıyla da blogdan) uzakta 100 nüfuslu walddachsbach adında bir köyün yakınında kamp yaparak ve doğa yürüyüşleriyle geçirdim haftasonunu.



çadırımı yakınlarında kurduğum köyün fırını, bakkalı dahi yoktu. sahibi aynı zamanda çiftçilik de yaptığından yalnızca cumadan pazara açık kalan bir meyhanesi vardı. ünü köyün sınırlarını çoktan aşmış, çevre köylerden, kasabalardan insanların yemek yemeye ve kafayı çekmeye geldiği "willi'nin yeri" kendi yaptığı şarabı ve yalnızca kendi hayvanlarının etinden yaptığı yöresel yemekleriyle ilginç, on yıllardır çok az değişime uğramış bir meyhaneydi. zaten masa masa gezip konuklarıyla demlenen ve sohbet eden yaşlı willi'den önce adı yine willi olan babası işletiyormuş meyhaneyi. büyük olasılıkla da willi'nin emekli olmasıyla bugün ahçılık yapan oğlu devralacak.

köyün yerlisi olup sonradan nürnberg'e göçmüş bir arkadaşımla schäufele ("şoyfele") yedik, muhtemelen dünyanın hiçbir şehrinde karşınıza çıkmayacak kadar düşük içki fiyatlarından elimizden geldiğince yararlanıp, willi'nin şarabından birer şişe de yanımıza alıp kamp ateşinin başında içtik.

pazar akşamı nürnberg'e döndüğümde 20 kilometrelik yürüyüşün üstüne kafayı çekmenin verdiği tatlı yorgunluğu daha üstümden atmamıştım. efendim, referandum mu? (yazarken de, konuşurken de cinsiyetçi küfürler kullanmayı sevmiyorum, ama derdimi daha iyi anlatabilecek başka bir cümle bilmiyorum:) bana ne amına koyayım...

4 yorum:

stalker dedi ki...

hahaha referandumdan, dsip'ten girip doğa yürüyüşleri ve şaraptan çıkan birini okumak gerçekten insanı çok ferahlatıyor. en azından bi 5-10 dakka boyunca. ben de amına koyayım. blogu açarken söz verdiklerine daha çok eğilmeni bu vesileyle tekrar hatırlatmak isterim kemik bir okuyucun olarak.

outlaw dedi ki...

stalker,

blog bundan sonra da biraz ondan biraz bundan tarzında devam edecek gibi duruyor. gezip gördükçe, başımdan bir şeyler geçtikçe almanya hakkında da yazmaya çalışıyorum. ama tabii olanaklarım istediğim kadar gezmeme izin vermiyor ne yazık ki...

Gand dedi ki...

çadırın ve ayakların olduğu müddetçe gezecek görecek yer tükenmez. hala keşfetmediğin bir sürü sokak olduğuna eminim.

imkanlar genişledikçe gezmeyi farklı kentler, ülkeleri görmek olarak algılıyoruz. oysa yakın çevremizde kaçırdığımız detaylar bile o kadar fazladır ki eminim...

kamp, köy, meyhane, şarap, ateş... içim gitti!

referandum derken??? :)

outlaw dedi ki...

gand,

efendim, referandum mu?

daha nürnberg'e dair anlatacak çok şeyim var zaten... bizim kosta'yı anlatmadan elin willi'sini anlatmışız bak...

ki bu işin geçmişi de var, gittiğim, gördüğüm nice yer, nice insan...

mesele biraz "mod"a girmekte sanırım...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...