19 Nisan 2011 Salı

VUR BANA! OKKALI OLSUN!



şiddet etkili, ama etkili olduğu kadar da tehlikeli bir araç. içinde taşıdığı tehlikelerin en büyüğü kurbanının yanında uygulayıcısını da etkisi altına alarak dönüştürmesi. şiddetin olmadığı, şiddetin hükmetmediği bir dünyada yaşamak, insanca yaşayabilmek için o dünyayı yaratmak insanlığın başına gelebilecek en iyi şeylerden biri. ama bu sözleri ettikten sonra her şiddeti aynı şekilde mahkum etmenin anlamsızlığını unutmamalı. çünkü şiddet - frantz fanon'un da dediği gibi - kimi zaman kendini ifade etmesi için bütün olanakları elinden alınmış insanların kendilerini ifade etmelerinin, şiddetle cezalandırılan, aşağılanan insanların ezilmenin travmasını üstlerinden atıp özgürleşmelerinin tek yolu.

bok yedirilmiş, "bilinmeyen dil"i konuşan insanların, üstlerinde şiddetle kurulan aşağılamayı dağıtıp, bugün devlete kafa tutacak özgüveni elde edebilmelerinin tek açıklaması, "kürt"ü bir hayvan olarak sosyalleştiren şiddete şiddetle karşı koyup insanlaşmış olmalarıdır. kendilerini beyazın siyahı, belki de daha doğrusu sömürgelerde eski efendilerine benzediklerine kendi kendilerini inandırabilmek için daha koyu siyahları ırkçılıklarının kurbanı haline getiren "açık siyah"ların "koyu siyah"ları aşağılaması, hayvanlaştırması - en "şiddetsiz" gözüktüğü anda dahi - şiddetin ta kendisidir. ve şiddetsiz bir dünya yaratmanın önkoşulu bu aşağılamanın ortadan kalkmasıdır. kısacası iktidar gerçekten de namlunun ucundadır!

"emek, özgürlük ve demokrasi grubu" adaylarının seçilme olasılığı hiç de düşük olmayan on iki adayının önümüzdeki genel seçime katılması, yüksek seçim kurulunun aldığı "yetersizlik" kararıyla yasaklandıktan sonra devletin kürt hareketi'ne söylediği tek bir şey var: "vur bana!"

18 Nisan 2011 Pazartesi

A.C.A.B. - XXXII


bu defa resim londra'dan: 26 mart 2011 günü hükümetin sosyal harcamalarda kesinti öngören kriz politikasına karşı yüz binlerce insanın sokaklara döküldüğü eylemde yaşanan çatışmalar sırasında bir eylemci polis arabasını süslüyor...

16 Nisan 2011 Cumartesi

"AĞABEYLER"


aşağıdaki metin ruşen çakır'ın "ayet ve slogan - türkiye'de islamcı oluşumlar" adlı kitabından alıntı. çakır, 80'lerin ikinci yarısında yayınlanan islamcı dergi "girişim"in genel yayın yönetmeni ve başyazarı mehmet metiner'in varolan islamcı grupların durumuna dair analizini özetlemiş. ne yazık ki metiner'in yazdığı orjinal metne ulaşmam - kitapta sayı, sayfa vs. belirtilmediğinden - çok zor olduğu için çakır'ın özetini buraya aktarıyorum. mehmet metiner'in analizi, islamcılar açısından geçerli olmanın ötesinde radikal sol için de yazıldığı zaman olduğu gibi bugün de geçerli olduğundan güneşli pazartesiler'de paylaşmayı uygun buldum...

"müslümanların değişik grup ve cemaatler etrafında toplanmaları doğal, hatta islami hareketin gelişimi için şarttır. ancak türkiye'deki islami gruplar, bu grup gerçekliğinden bağnaz grupçuluğa varmışlardır. herkes kendisini islami hareketin merkezine oturtuyor. birliğin ancak kendi etraflarında mümkün olabileceğini söylüyor. kimse eleştiriye tahammül etmiyor. kendi dışlarındakilerin de bazı konularda doğruyu savunabileceklerini kabul etmeyip, onların hep yanlışlarını arıyorlar. sonuçta kendileri gibi davranmayanları inkar edip 'batıl' damgası vuruyorlar. bütün bu yanlışlıklar tahakküm hırsından kaynaklanmaktadır. bu hırs sıklıkla, insanlara hükmetmek, onların düşüncelerine, davranışlarına yön vermek isteyen grupların lider kadrolarında, 'ağabeyler'de gözlemlenir. onlar, uygun görmedikleri değişiklik ve yeniliklere karşı durmaya çalışırlar. bağlılarının neyi okuyup, neyi okuyamayacağına, kimlerle konuşup, kimlerle konuşamayacağına kendiler karar vermek isterler. bu konumlarını sağlayabilmek ve koruyabilmek için 'ağabeyler' kendilerini 'masum' (günahsız, yanılmaz) olarak göstermeye çalışırlar. 'üstün insan' konumlarını inandırıcı kılmak için 'iyi insanların, iyi ve güzel olan herşeyin geçmişte kaldığı' görüşünü beyinlere kazırlar. yani 'iyiler göç etmiş' geriye hep 'kötüler kalmış'tır. kendileri ise bu kötülerin en iyisidir." 
(siyasi bir ideoloji olarak değil, bir tavır olarak) muhafazakarlığın dili, yöntemleri her yerde aynı demek...

11 Nisan 2011 Pazartesi

NADASIN SONU


güneşli pazartesiler, açıldığı günden şimdiye değin hiç geçtiğimiz günlerdeki kadar uzun nadasa bırakılmamıştı. "ben yapmadım, miki yaptı" der gibi olsun istemem, ama blogspot yasağı yazmamamda iki açıdan etkili oldu. birincisi blogu okuyan insanların sayısında yasak nedeniyle yaşanan düşüşün moral bozucu bir etkisi oldu. insan "tiraj kaygısı"ndan uzak olsa dahi, sonuçta okunsun diye yazıyor. blogspot yasağının güneşli pazartesiler'i okuyan insanların sayısını bir günde yarı yarıya azaltmasının yanında bir süreliğine türkiye'ye giderek benim de yasağın kurbanı haline gelmem gibi bir etkisi de oldu. (evet, bilgisayar konusunda o kadar bilgisiz-beceriksizim!)

yaklaşık iki haftalık bir istanbul ziyaretinin ardından kaldığım yerden devam ediyorum, ancak iki haberim var: birincisi, özgürlükçü solun farklı renklerinden insanların birarada yazacağı mütevazi bir sayfa projemiz var. bu sayfa projesi, bir yandan zaten birçoğu blog yazan bizler için blogspot yasağının olumsuz etkisinden kurtulmanın bir yolu, diğer yandan tek tek insanların kişisel blogları üstünden ulaştıklarından daha fazla okura ulaşabileceğimizi umuyoruz. özgürlükçü solun adının akp'ye destek-akp karşıtlığı sığlığındaki bir tavırla özdeşleştirilmeye çalışıldığı bugünlerde - kendi çapımızda - bir müdahalenin anlamının, belki de tarihe bir not düşmek açısından, ulaşacağı okur sayısından da büyük olma olasılığı olduğunu düşünüyorum. daha fikir düzeyinin ötesine geçmemiş olan bu projenin hayata geçmesi durumunda güneşli pazartesiler daha kişisel, bilmiyorum tabir ne kadar doğru kaçar ama, daha "geyik" yazılara ev sahipliği yapacak. ikinci haber de yine blogspot yasağının sıkıştırmasının bir sonucu: ortak sayfa projemiz hayata geçene dek siyasi gündeme dair yazdıklarımı başka internet sitelerine vermeyi ve güneşli pazartesiler'i daha kişisel yazılara ayırmayı düşünüyorum. iki konudan birinde daha net bir gelişme olduğunda bugüne kadar güneşli pazartesiler'i okuyan insanları habersiz bırakmayacağım.

PS hazırlayacağımız sayfayla ilgili yardım tekliflerine açığız, hatta teknik konularda muhtacız diyebilirim. bana autonomia_r@web.de adresinden ulaşırsanız sevinirim...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...