30 Aralık 2011 Cuma

BEBEK KATİLİ

devletin katliamlarına dur demedikçe, daha bunun gibi çok listeler yapacağız.

bakar körler bir yana; uluca "olayı", açıldıkça açılan, saçıldıkça saçılan medyanın bütün o "çok renkliliği" içinde, "kuzey kore'de tek kanal varmış"tan (bir de, zaten kuzey kore'de bir kanal yokmuş) çok da farklı bir işlevi olmadığını insanın gözüne gözüne soktu. 28 kasım çarşamba günü akşam 21:00 sularında gerçekleşen katliamın, anaakım medyada "haber" olmak için sabahı beklemesinin, bir yerlerden emir mahiyetinde bir "haber yapılacak, yap!" gelmeden önce "olay" olmamış gibi yapılmış olmasından başka açıklaması yok. anaakım medyayla - görece çok daha kısıtlı imkanları olmasına karşın gece yarısı canlı yayına geçen - roj tv arasındaki fark, uludere katliamı'nın haber değerinin (ve aslında öldürülen insanların "insan" olarak değerinin) hangi perspektiften bakıldığına göre değişmesi. "icraatın içinden"li trt'den bugüne, "çok renkli, çok sesli yayıncılığa" uzanan medya yolculuğunda yaşanan en önemli dönüşüm, siyah-beyaz propaganda makinesinin, bir ahtapot gibi kollarıyla kapsamadığı alan bırakmayan bir "gerçeklik bakanlığı"na evrilmiş olması. "bebek katili", "teröristbaşı" ve bilimum "sözde"li cümle, özel harp dairesi'nin tezgahından televizyon kanallarına, gazetelere ve internet sitelerine servis ediliyor. tanımlama, adlandırma hakkının, toplumsal iktidarın hakiki sahiplerinin tekelinde olduğu gerçeği, belki de en dolaysız haliyle "terör" kavramının etrafında dönen haberlerde açığa çıkıyor.

aşağıda, 1989'dan günümüze devletin "güvenlik" güçleri tarafından öldürülen kürt çocuklarının listesi var. (listeye uludere'de ölen birkaç ismin daha eklenmesi gerek.) george orwell'in 1984'ünde gerçekleri tahrif etme görevini üstlenen "gerçeklik bakanlığı"nın "savaş, barıştır"ından daha az sürreal değil türkiye medyasının taşıyıcısı olduğu devlet propagandası. evet, listeyi baştan sona okuyun, sonra yeniden konuşalım "bebek katil(ler)i" hakkında. güvenilir bir kaynaktan pkk'nin öldürdüğü bebeklerin - benzer uzunluktaki - bir listesini paylaşan olursa, bir değil iki "bebek katili" olduğu ortaya çıkmış olur, ama devletin - doğası gereği - katil olduğu, dahası katil olmak zorunda olduğu gerçeği baki kalır. sistematik olarak bebek ve çocuk öldüren devletin ve savaş propagandasının borazanlığını yapan anaakım medyanın kimseye ama hiçkimseye "bebek katili" adını verme hakkı yoktur.


1989 (toplam: 2 çocuk)

19 temmuz: mahmut yaşar (10), şırnak
20 eylül: fahrettin ertaş (10), şırnak

1990 (toplam: 21 çocuk)

20 mart: abidin tuncer (10), cizre
1 nisan: berivan kara (1), uludere
1 nisan: behecan kara (9), uludere
31 mayıs: canan özen (8), derik
10 haziran: rahime kayran (10), basa
10 haziran: meryem kayran (10), basa
10 haziran: taibet öner (3), basa
10 haziran: vasfiye öner (10), basa
10 haziran: sait kahraman (4). basa
10 haziran: hayrettin öner (5), basa
10 haziran: fatma kayran (15), basa
10 haziran: mehmet kayran (5), basa
10 haziran: hüseyin kayran (3), basa
10 haziran: haniye özdemir (10,) basa
10 haziran: takviye öner (15), basa
10 haziran: ömer bestaş (16), basa
14 haziran: cevdet güler (14), hakkâri
14 haziran: fehime güler (9), hakkâri
6 ağustos: faruk aktuğ (13), silopi
30 ekim: ş. pınar (11)
12 aralık: hadi dalan (11), lice

1991 (toplam: 12 çocuk)

28 şubat: salih talayhan (17), şırnak
4 mayıs: murat ardıç (13), bingöl
8 haziran: emine latifeci (11), hazro
25 haziran: rinde latifeci (13), hazro
10 temmuz: behzat özkan (14), diyarbakır
3 ağustos: hediye dilçe (18), cizre
12 ağustos: ferzan ceylan (12), dargeçit
12 ağustos: abdullah ceylan (12), dargeçit
6 eylül: ömür eriş (11), kurtalan
20 ekim: nezahat kızıl (6), siirt
20 kasım: İsmet mirzaoğlu (15), ahlât
24 aralık: veysi aktaş (13), lice

1992 (toplam: 115 çocuk öldürüldü)

6 ocak: emine turan, nusaybin
14 şubat: seyfettin kapkaçin (18), mardin
14 şubat: abdülselam özbey (15), mardin
15 mart: mehmet evren (12), cizre
18 mart: vesile say (9), dargeçit
18 mart: bedia say (15), dargeçit
18 mart: yasin say (17), dargeçit
18 mart: sami say (10), dargeçit
19 mart: hıdır acet, nusaybin
21 mart: muhrise altay (18), cizre
21 mart: hüseyin altan (14), cizre
21 mart: İsmet arvas (16), van
21 mart: çetin bayram (16), van
21 mart: davut soyvural (15), gercüş
21 mart: mehmet emin acar (10), şırnak
21 mart: nebat kakuç (17), şırnak
21 mart: bülent zeyrek (16), şırnak
21 mart: emin tetik (15), şırnak
21 mart: mehdi günen (9), şırnak
21 mart: halil bebek (2), nusaybin
21 mart: ahmet kaya (1), nusaybin
21 mart: fatma kaçmaz (4), yüksekova
22 mart: hatice acar (5), şırnak
22 mart: kadriye kakın (17), şırnak
22 mart: mehmet nezir (13), şırnak
24 mart: medeni aydın (18), batman
24 mart: bahri çınar (12), ömerli
25 mart: nihat celasun (14), cizre
25 mart: fatma kaçmaz (14), yüksekova
25 mart: medeni tunç (14), siirt
25 mart: medine sevgi (18), siirt
27 mart: süleyman ayal (14), urfa
29 mart: bişeng anık (16), şırnak
29 mart: mehmet ekinci (7), mazıdağı
29 mart: şeyhmus aktürk (16), dargeçit
11 nisan: yasin çetin (16), mevzitepe
11 nisan: hasan ayar (11), mevzitepe
17 nisan: cazım kortak (17), savur
17 nisan: mustafa ok (18), savur
18 nisan: metin kıratlı (10), yüksekova
21 nisan: yusuf bodur (1), midyat
21 nisan: abdurrahman yeşilmen (12), midyat
21 nisan: hamza bulut (8), midyat
22 nisan: ayşe balım (18), silopi
4 mayıs: bişar bilen (10), uludere
4 mayıs: hanım tunç (12), uludere
9 mayıs: sıraç nergis (17), nusaybin
9 mayıs: selim ata (17), nusaybin
9 mayıs: sait sağlam (17), nusaybin
3 haziran: mehmet naif çevik (9), nusaybin
10 haziran: kemal şili (18), tatvan
10 haziran: mahmut güreş (12), tatvan
12 haziran: emir eyvani (7), muş
22 haziran: gülbahar tunç (8), gercüş
22 haziran: behçet tunç (17), gercüş
22 haziran: abdurrahman gök (14), gercüş
22 haziran: şükrü gök (10), gercüş
22 haziran: sultan gök (12), gercüş
22 haziran: emrullah gök (4), gercüş
22 haziran: haşim gök (3), gercüş
22 haziran: yeni doğmuş bir bebek, gercüş
26 haziran: medine kartal (18), İdil
27 haziran: yılmaz tatar (12), şırnak
haziran: abdülcelil toy (14), siirt
haziran: sadık turlu (15), siirt
11 temmuz: gülistan evin (6), şemdinli
11 temmuz: rehan evin (8), şemdinli
22 temmuz: abdurrahman akbalık (17), nusaybin
25 temmuz: kadir balık (13), dicle
28 temmuz: nurcan özatak (2), hakkâri
temmuz: zuhal avcı (9), kulp
temmuz: çiğdem esmer (10), kulp
6 ağustos: hüseyin bayılmaz (10), nusaybin
10 ağustos: mehmet erbek (12), mardin
22 ağustos: zeliha nasanlı (10), siverek
23 ağustos: murat dağkeser (10), siverek
23 ağustos: orhan dağkeser (4), siverek
23–24 ağustos: İbrahim artunç (7), şırnak
23–24 ağustos: remziye artunç (10), şırnak
23–24 ağustos: güler sökmen (3), şırnak
23–24 ağustos: veysi sökmen (6), şırnak
23–24 ağustos: sema sökmen (9), şırnak
23–24 ağustos: gülüm güngen (6), şırnak
23–24 ağustos: medine güngen (14),şırnak
5 eylül: fuat keskin (14), doğubeyazıt
7 eylül: mesut dündar (15), cizre
10 eylül: cumali çetrez (9), hamur
10 eylül: şefika çetrez (7), hamur
18 eylül: ahmet alan (10), solhan
1 ekim: hüseyin esrai (16), kars
3 ekim: aziz bal (17), dargeçit
20 ekim: sinan demirtaş (18), nusaybin
24 ekim: zeyni dağ (17), nusaybin
1 kasım: devrim eleftoz (1), silvan
5 kasım: şurzan demirkapı (16), kovancılar
6 kasım: milet samur (14), şemdinli
6 kasım: İkmal samur (18), şemdinli
6 kasım: gülsüme samur (4), şemdinli
6 kasım: reber samur (1), şemdinli
7 kasım: şivan çığırga (3), cizre
7 kasım: nadire çığırga (10), cizre
7 kasım: sinem çığırga (13), cizre
7 kasım: fatma çığırga (9), cizre
7 kasım: bahar çığırga (7), cizre
22 kasım: coşkun benzer (12), kilis
22 kasım: fırat geçmez (18), silvan
3 aralık: mehmet İşler (18), midyat
6 aralık: melek bora (10), dargeçit
16 aralık: garibe karasakal (18), nusaybin
17 aralık: veysi başar (8), diyarbakır
17 aralık: fatma can (17), diyarbakır
24 aralık: nafi kalemli (14), viranşehir
aralık: hüseyin ensari (16), kars
aralık: mehmet yusufi (15), başkale
aralık: kasım oval (14), yüksekova

1993 (toplam: 66 çocuk)

11 ocak: gülistan İşiyok (12), kulp
12 ocak: nezir ergün (8), cizre
12 ocak: hacer ergün (6), cizre
12 ocak: hıdır ergün (17), cizre
31 ocak: naze ekici (12), şırnak
31 ocak: şemsi ekici (4), şırnak
31 ocak: hamza ekici (6), şırnak
17 şubat: esra saçaklı (8), silvan
20 şubat: abide ekin (3), basa
7 mayıs: gürgiz bayındır (5), İdil
23 mayıs: naim aslan, yüksekova
25 mayıs: semra bayram, silvan
18 haziran: İrfan fidan (17), savur
7 temmuz: mahmut aydemir, silopi
7 temmuz: fadile aydemir (6), silopi
7 temmuz: ayşe yıldız, silopi
11 temmuz: dinçer levent (16), hamur
11 temmuz: feride levent (15), hamur
13 temmuz: canan çiftçi, diyadin
13 temmuz: dilşah çiftçi, diyadin
13 temmuz: ender çiftçi, diyadin
13 temmuz: ruken çiftçi (6), diyadin
20 temmuz: azad sabırlı (7), bahçesaray
20 temmuz: yunus sabırlı (2), bahçesaray
20 temmuz: bahar turan (3), bahçesaray
20 temmuz: sevil ağaç (7), bahçesaray
20 temmuz: suzan turan (10), bahçesaray
20 temmuz: yıldız güzel (13), bahçesaray
20 temmuz: nezahat elmalı (12), bahçesaray
20 temmuz: eylem elmalı (4), bahçesaray
20 temmuz: azime elmalı (14), bahçesaray
20 temmuz: muhammet yaşar (8), bahçesaray
20 temmuz: hanım yaşar (4), bahçesaray
20 temmuz: hürriyet sevgili (12), bahçesaray
24 temmuz: c. m. (12), silvan
30 temmuz: elif rani (7), pazarcık
30 temmuz: gözde rani (4), pazarcık
14 ağustos: zeynep çağdavul (18), digor
14 ağustos: selvi çağdavul (16), digor
14 ağustos: gülistan çağdavul (18), digor
14 ağustos: yeter keremciler (14), digor
14 ağustos: zarife boylu (16), digor
14 ağustos: necla geçener (14), digor
ağustos: seyhan doğan (12), dargeçit
ağustos: abdurrahman coşkun (18), dargeçit
ağustos: m. emin aslan (18), dargeçit
11 eylül: seyithan balçık, cizre
11 eylül: mesut balçık, cizre
13 eylül: yusuf bozkurt (14), şırnak
13 eylül: halit akıl (12), şırnak
21 eylül: ahmet arcagök (11), diyarbakır
28 eylül: İdris ülüş (12), yüksekova
30 eylül: sercan ülüş (7), yüksekova
2 ekim: şakir öğüt (7) altınova/muş
2 ekim: cihan öğüt (4) altınova/muş
2 ekim: m. şirin öğüt (1) altınova/muş
2 ekim: aycan öğüt (6) altınova/muş
2 ekim: çınar öğüt (3) altınova/muş
9 ekim: zana zoğurlu (16), lice
9 ekim: lokman zoğurlu (17), lice
10 ekim: yalçın yaşa (13) diyarbakır
22 ekim: dilbirin canpolat (3,5), lice
22 ekim: suna canpolat (2), lice
22 ekim: hüseyin canpolat (15),lice
17 aralık: halil leco (13), ovacık
aralık: mahmut erol (15), dargeçit

1994 (toplam: 84 çocuk)

3 ocak: b. a. (12), hani
5 ocak: keko gül (12), adana
6 ocak: ali katmış (1), cizre
7 ocak: a. halim rüzgâr (12), batman
10 ocak: muhammet bilgiç (5), cizre
10 ocak: ahmet bilgiç (6), cizre
14 ocak: azad önen (16), diyarbakır
18 ocak: süleyman gün (15), diyarbakır
25 ocak: ahmet efe (8), diyarbakır
13 şubat: İbrahim şeflik (5), silopi
16 şubat: hakan yalçın (14), diyarbakır
23 şubat: bilavşan asper (17), tatvan
26 şubat: sevgi asma (7), kurtalan
26 şubat: sohbet öngün (3), sason
26 şubat: hanifi yıldız (13), sason
26 şubat: hüseyin tekin (16), sason
1 mart: r. a. (3), kızıltepe
19 mart: ferman cingöz (16), lice
27 mart: mirza yıldırım (3), şırnak
27 mart: mehmet yıldırım (15), şırnak
27 mart: abdülkerim yıldırım (2), şırnak
27 mart: İrfan yıldırım (5), şırnak
27 mart: xunaf yıldırım (3), şırnak
27 mart: çiçek benzer (2), şırnak
27 mart: ali benzer (7), şırnak
27 mart: ayşe benzer (1), şırnak
27 mart: ömer benzer (12), şırnak
27 mart: abdurrahman benzer (4), şırnak
10 nisan: İlhami menteş (12), lice
10 nisan: raif menteş (13), lice
27 nisan: keziban kalkan (15), genç
28 mayıs: tuncer güler (11), ağrı
30 mayıs: şerif ekin (13), basa
2 haziran: ahmet kaya (13), yüksekova
2 haziran: hasan demir (14), yüksekova
5 haziran: didar elmas (7), ovacık
8 haziran: barzan…. (2), silvan
25 haziran: hüsnü turan (10), nusaybin
25 haziran: eylem tur (13), nusaybin
25 haziran: süleyman erik (9), nusaybin
25 haziran: emrullah zeybek (10), bitlis
25 haziran: hikmet argün (13), bitlis
27 haziran: xanime sincar (17), ömerli
28 haziran: hayri yüksel (15), ömerli
4 temmuz: atilla kılıç (14), kozluk
8 temmuz: nurullah solhan (16), kızıltepe
8 temmuz: emrullah solhan (14), kızıltepe
8 temmuz: selma solhan (7), kızıltepe
11 temmuz: a. menaf tunç (14), siirt
16 temmuz: kenan dartan (12), kozluk
31 temmuz: gültekin acet (10), bismil
5 ağustos: abdullah kamçı (16), yüksekova
8 ağustos: sedat barış (18), batman
12 ağustos: netice coşkun (14), kulp
12 ağustos: mümine zümrüt (18), kulp
15 ağustos: çelebi özgüç (15), savur
15 ağustos: İshak özgüç (13), savur
22 ağustos: savaş ateş (11), dicle
22 ağustos: halit güneş (13), dicle
22 ağustos: bayram güneş (13), dicle
22 ağustos: vedat balta (12), dicle
22 ağustos: İbrahim balta (13), dicle
22 ağustos: İsa can (15), dicle
1 eylül: nurettin doruk (18), diyarbakır
13 eylül: sadettin doğan (10), lice
15 eylül: sedat öner (7), eruh
15 eylül: mehmet sercan (9), eruh
15 eylül: cemşit adıgüzel (13), eruh
20 eylül: şükran yıldız (11), çukurca
25 eylül: dilek serin (3), dersim
25 eylül: yeter işık (16), dersim
25 eylül: elif işık (18), dersim
25 eylül: recep tartar (8), genç
25 eylül: kürdiye savaş (8), genç
25 eylül: emrah tartar (8), genç
25 eylül: faruk savaş (11), genç
2 ekim: filiz kayış, ceylanpınar
3 ekim: İlyas yiğit (6), çat
3 ekim: adil boztaş (10), kağızman
9 ekim: nurşan bulut (13), palu
10 ekim: mehmet üste (12), pazarcık
31 ekim: hamdi dündar (18), yüksekova
31 ekim: fikri yılmaz (15), yüksekova
18 kasım: cüneyt tarhan (11), tatvan
1 aralık: yunus turgut (13), silopi
aralık: hasip kaya (9), doğubayazıt
aralık: yılmaz kaya (10), doğubayazıt

1995 (toplam: 7 çocuk)

nisan: erol öztunç (2), uludere
17 mayıs: ahmet bulut (10), ömerli
17 mayıs: rahim kumru (10), ömerli
25 mayıs: dinar aras (12), iğdır 1995
25 mayıs: cüneyt aras (6), iğdır
25 mayıs: ergün aras (3), iğdır
25 mayıs: ferdi aras (2), iğdır

1996 (toplam: 6 çocuk)

2 mayıs: hazal sevim (17), baykan
8 ağustos: dilan bayram (2), adana
8 ağustos: berivan bayram (4), adana
13 kasım: hatice bozaslan (17), derik
2 aralık: oktan çaçan (14), diyarbakır
11 aralık: mehmet banan (15), midyat

1997 (toplum: 7 çocuk)

6 mart: musa adsız (12), akçakale
23 nisan: m. şerif öztürk (11), kızıltepe
25 nisan: muhammet kulçur (12), dumlu/ erzurum
25 nisan: gökhan kulçur (10), dumlu/ erzurum
8 mayıs: fedai öğürce (4), pasinler
10 kasım: m. özdemir (17), ceylanpınar
11 kasım: bilal alanca (5), nusaybin

1998 (toplam: 8 çocuk)

ocak: fatih kaya (18), batman
15 mart: engin ceylan (14), lice
1999 (toplam: 12 çocuk)
14 mart: tugay ergin (10), hani
26 mart: abdurrahman gezer (18), osmaniye
17 nisan: yılmaz elüstü (17), genç
15 mayıs: kenan oğuz, erzurum
15 mayıs: deniz oğuz, erzurum
15 mayıs: cansu oğuz, erzurum
20 haziran: mehmet algan (11), İdil
1 ağustos: fırat çiçek (9), elazığ
1 ağustos: onur şahin (11), elazığ
1 ağustos: sedat karakoç (14), elazığ,
17 ağustos: şaban çadıroğlu (15), van
25 eylül: İnan cila (11), ovacık

2000 (toplam: 3 çocuk)

serdar günerci (17), diyarbakır
welat şedal (10), yüksekova
İsmail şedal (8), yüksekova

2004 (toplam: 1 çocuk)

21 kasım: uğur kaymaz (12), mardin

2006 (toplam: 8 çocuk)

29 mart: abdullah duran (9), diyarbakır
30 mart: enes ata (8), diyarbakır
30 mart: İsmail erkek (8), diyarbakır
mart: fatih tekin (3), batman
mart: ahmet araç (17), mardin
3 nisan: mahsum mızrak (17), diyarbakır
3 nisan: emrah fidan (17), diyarbakır
5 eylül: mizgin özbek (10), batman

2008 (toplam: 1 çocuk)

15 şubat: yahya menekşe (12), şırnak

2009 (toplam: 3 çocuk)

23 nisan: abdülsamet erip (14), hakkâri
30 eylül: ceylan önkol (12), lice
9 ekim: mehmet uytun (18 aylık), cizre

2010 (toplam: 6 çocuk)

3 haziran: fırat basan (14), şırnak
21 temmuz: canan saldık (16), van
17 eylül: enver turan (15), hakkari
5 ekim: ahmet İmre (12), şırnak – güçlükonak
10 ekim: umut furkan akçil (7) – silopi
11 kasım: nûjîyan İdem (4) – İdil.

2011

17 nisan: baran özyolcu(12)- patnos.
7 haziran: umut petekkaya(15)- çermik.
26 temmuz: doğan teyboğa(13), silopi
11 eylül: osman erbaş (14)-şemdinli
26 eylül: sultan doğrul (4) -batman


PS yukarıdaki liste, çetin yılmaz'ın blogundan alınmıştır.

29 Aralık 2011 Perşembe

KATİL DEVLET

devletin hakkari'deki, şırnak'taki yüzü.

iki saat uyudum, uyandım, uyuyamadım. dün akşam insanları öldürdüler. onlarcasını hem de. mustafa muğlalı'nın kışla, sabiha gökçen'in havaalanı adı olduğu ülkede, kürt öldürmek devlet geleneğiydi. şaşırmadım ama üzüldüm. ("üzüldüm" yazınca çok hafif bir ifadeymiş gibi duruyor ya, ben daha ağırını bilmiyorum aslında.)

katiller, hem de onlarca insanın ölümüne yol açan bombayı bırakan pilottan eylemin emrini veren komutana, genelkurmay başkanından başbakana bütün katiller ellerini kollarını sallayarak devam edecek hayatlarına. devletin yalnışlıkla ya da bilerek kürt öldürmesi o kadar normal ki artık, yaşanan olayın boyutlarını kavrayabilmek için kürt yerine filistinli, ıraklı vs., türk ordusunun yerineyse abd ya da israil ordusunu koyarak düşünmek, belki de türkiye'de yaşayan insanların çoğunun  yaşananları algılayabilmek için ihtiyaç duyduğu bir şeydir. öyleyse: israil'in onlarca filistinli sivili bombalayarak öldürdüğünü hayal edin, o durumda ne düşünecekseniz, bu durumda da onu düşünün.

leyla zana'ya "bak, bedel ödersiniz," dedikten sonra, onlarca kürt'ün öldürülmesi mesaj amaçlı mı, yoksa gerçekten yanlışlıkla mı bombalandı o insanlar, bilmiyorum. bileceksem de, siyaset bilimci yanım bilecek belki, insan yanımın öfkesinde ne olursa olsun değişen hiçbir şey olmayacak. ister kürt hareketine gözdağı vermek için, sivil olduğu bilinerek katledilmiş olsun, ister gerilla sanılıp, yanlışlıkla, bir farkı yok. hangi durumda kürtler'in türkiye'deki değerinin daha düşük olduğunu söylemek güç zira. onlarcası yanlışlıkla öldürülebilen bir şeyin ne değeri olabilir ki...

dün akşam dokuzda yaşanan olayı haber yapmak için bu sabahı bekledi medya; hürriyet'te, milliyet'te haber girmeye yetkisi olan bir kişi yoktu çünkü. malum, kürdistan konusuna haber yapma yetkisi zaten medyanın kendisinde değil, yalnızca devlette var. oysa bu çapta bir katliamda gazetelerin genel yayın yönetmenleri uyanmalı, manşetler değişmeliydi. hükümet, tsk yönetimi acil toplanmalı; insanlık mahallesini uzaktan da olsa görmüş olsalar, hepsi de istifa etmeliydi. ama hiçbiri olmadı ve hiçbiri olmayacak. çünkü kürt, türkiye'de düzineyle öldürülebilecek bir şey.

resmen savaş olduğu bile kabul edilmeyen bir "şey"de, devlet vatandaşlarının onlarcasını  F-16'larla öldürdü. devletin katil olduğu, dünyanın bazı ülkelerinde kitaplardan öğreneceğiniz bir şey, türkiye'deyse hayat bilgisi...

emri veren komutanın adı kürdistan'da bir kışlaya, pilotunkisiyse ilk yapılacak havaalanına verilsin. devletin şanındandır. yalnız tek bir şartım var: okullarda "devletin temel görevi vatandaşlarını korumaktır," diye öğretmeyi bırakın, sizden beklediğim başka bir şey yok. bütün devletler katildir, kimisi biraz daha az, kimisi biraz daha çok. bizim kaderimizde seri katil varmış.

22 Aralık 2011 Perşembe

QUEBEC'TE PEÇE YASASI


kanada'nın quebec eyaletinde, 2009 yılında mısır göçmeni bir kadın, peçesini çıkarmayı reddettiği için devlet tarafından düzenlenen bir fransızca kursundan atıldı. amacı, göçmenlerin eyaletin dili olan fransızca'yı öğrenerek yerleştiği toprakların kültürüne daha hızlı uyum sağlaması olan kurs, insanın dil öğrenmek için karşısındakinin yüzünü görmesi gerektiğini ve mısırlı kadının söylediklerinin peçe yüzünden doğru düzgün anlaşılmadığını öne sürmüştü.

kurstan atılan göçmen kadın, ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle mahkemeye gitme yolunu seçti. geçerli olan yasalar, büyük olasılıkla devletin davayı kaybetmesine yol açacağından, geçtiğimiz yıl quebec hükümeti, yeni bir yasa çıkarmaya karar verdi. yeni düzenleme, göçmenlerin yalnızca entegrasyon amaçlı dil kurslarından değil, devletin tüm hizmetlerinden yararlanabilmek için yüzlerini açmaları gerektiğini öngörüyor. yeni yasa için; seküler anayasa, göçmenlerin topluma uyumu ve kadın-erkek eşitliği ilkeleri başta olmak üzere, quebec'in kültürel değerlerinin korunması gerekçe olarak gösterildi.

örtünme ve kadının özgürleşmesi konusu, türkiye'deki türban tartışmalarından da bildiğimiz gibi, ilk bakışta olduğundan çok daha karmaşık. bir yanda örtünmeye zorlayan erkekegemen bir toplumsal çevre, belki de otoriter bir koca, diğer yandaysa yine kadının ne giyip ne giyemeyeceğine, ne düşünmesi ve nasıl hareket etmesi gerektiğine karar verme hakkını kendinde gören, yine otoriter (ve erkekegemen) bir devlet. kısacası, bu noktadan kadının özgürleşmesine giden bir çizgi çekmek oldukça güç. işin ilginç yanı, yasanın yalnızca kadınlara yönelik olduğunu düşünecek olursak, inancı ne olursa olsun, nasıl giyinirse giyinsin, erkekler her tür imkandan yararlanmaya devam edecek. kısacası, peçe taktığı için dil kursundan (ve devletin sunduğu diğer olanaklardan) yararlanamayan kadının belki de onu peçe takmaya zorlayan kocası, tüm bu olanaklardan faydalanabilecek. sonuçta, kadın-erkek eşitliğinin korunması ya da yaratılması bir yana, eşitsizlik daha da pekiştirilmiş oluyor.

yeni yasanın bir diğer gerekçesi olan göçmenlerin topluma uyumu ilkesinin, peçe takan kadınların dil kurslarından yararlanamaması, yani muhtemelen yerleştikleri ülkenin dilini doğru düzgün öğrenememesi ile ne kadar tutarlı bir biçimde hayata geçirildiğini belirtmeme sanırım gerek yok.

ancak tutarsızlığın doruk noktasına, "seküler devletin korunması" gerekçesiyle ulaşılıyor: yapılan düzenleme, belirli bir dine, islam'a, inanan belirli bir cinsiyete, kadınlara, yönelik. müslüman karşıtlığının, sekülerizm, eşitlik, ilericilik vb. maskeler arkasına gizlenmesinde her zaman olduğu gibi, yine basit bir "onların dini" - "bizim dinimiz" ayrımı söz konusu ki, "onlar" ve "biz" ayrımı özünde ırkçılığın temel yapıtaşlarından.

quebec'i "barbar müslümanlar"ın işgalinden korumak için, sayılarının 24 olduğu tahmin edilen peçeli kadınlara yönelik yasa çıkarılmasının, ırkçılıktan başka bir açıklaması var mı?

17 Aralık 2011 Cumartesi

İSTİKRAR - İSTİKRARSIZLIK


aşağıdaki metin; noam chomsky'nin, amerikan medya izleme grubu fair'in ("fairness and accuracy in reporting") yirmi beşinci yıl dönümü etkinliğinde yaptığı konuşmadan alıntıdır. ilgi çekici bulduğum için, (biraz üstünkörü de olsa) çevirip blogda yayınlamaya karar verdim.

abd ve müttefikleri, arap dünyası'nda gerçek demokrasiyi engellemek için ellerinden geleni yapacak. sebebi basit: bölgenin tamamında nüfüsun çoğunluğu, abd'nin kendi çıkarları açısından en büyük tehditi oluşturduğunu düşünüyor. abd politikasına karşı muhalefet o kadar büyük ki, kayda değer bir çoğunluk, iran'ın nükleer silahlara sahip olması durumunda bölgenin daha güvenli olacağını düşünüyor. en önemli ülkede, mısır'da, buna inananların oranı yüzde 80. diğer ülkelerde de benzer rakamlara rastlamak mümkün. bölgede yalnızca küçük bir azınlık, iran'ı tehdit olarak görüyor: yaklaşık yüzde 10. abd ve müttefiklerinin, halkın iradesine sadık hükümetler istemedikleri açık; zira bu durumda, abd yalnızca bölge üzerindeki kontrolünü kaybetmekle kalmayacak, aynı zamanda dışarı atılacak. tabii ki, bu onlar için kabullenilebilir bir durum değil.

wikileaks konusuna gelecek olursak: wikileaks'in konuya dair yayınladıklarıyla ilgili ilginç bir olgu var. wikileaks üstünden yapılan yayınların, en çok yayılan - heyecanla yorumlanan, manşet olan vesaire - bölümü, arap devletlerinin abd'nin iran'a yönelik siyasetini desteklediğini gösterenlerdi. arap diktatörlere ait olduğu iddia edilen sözlerdi. arap halkına değinilmiyordu; zira sonuçta halk, bir rol oynamıyordu. bu diktatörlerin bizi desteklemesinde sorun nerde? halklarını kontrol altında tuttukları sürece? sonuçta emperyalizm böyle bir şey. her şey yolunda olduğu sürece sorun nedir? bu insanlar, halklarını kontrol altında tuttukları sürece her şey yolunda, değil mi? izin verin, nefret kampanyalarını yapsınlar. diktatörleri onları kontrol ediyor ve bu diktatörler bize (abd'ye) olumlu yaklaşıyor. bu, az önce açıkladığım, yalnızca abd dışişleri'nin diplomatlarının - ve medyanın - yaklaşımı değildi, aynı zamanda entellektüel camia da genel olarak bu yönde tepki gösterdi. herhangi bir yorum bulamazsınız. abd'de, yukarıda değindiğim anketlere dair hiç, ama hiçbir şey yayınlanmadı. ingiltere'de birkaç yorum yapıldı, ama orada da çok sınırlı kaldı. arap halkının ne düşündüğü tamamen önemsiz gibi duruyor. tek önemli olan, kontrol altında tutuluyor olması.

bu gözlemlerin ışığında, gelecekteki politikanın nasıl olacağını anlamak zor değil, hatta küçük bir adım atmak yeterli. şöyle öngörebiliriz: zengin petrol yatakları olan ve bir diktatör tarafından yönetilen bir ülke istediğini yapmakta özgür. burada en önemli rolü suudi arabistan oynuyor. suudi arabistan, islami fundamentalizmin merkezi ve bu açıdan en aşırı, en baskıcı örnek. suudi arabistan'dan, aşırı radikal bir islamcılığı yayan misyonerler, mücahitler vs. fışkırıyor. bunun yanısıra, suudi arabistan'ın güvenilir ve itaatkar bir hükümeti var. sonuç olarak, ne istiyorlarsa yapabilirler. suudi arabistan'da da bir gösteri planlanmıştı. ama riyad'da polisin sokaktaki varlığı o kadar fazla ve korkutucuydu ki, kimse sokağa çıkmaya cesaret edemedi. bunda bir sorun yok, öyle değil mi? kuveyt'teki durum da bundan farklı değil. orada, hemencecik bastırılan kısa bir gösteri yaşandı. yorum yok.

bence en ilginç olan bahreyn. bu ülke, iki açıdan oldukça ilgi çekici bir örnek. bunların birincisi, amerikan beşinci filo'sunun ana limanının burada olması. beşinci filo, bölgede askeri açıdan önemli bir etken. ikinci ve daha önemli olan nedense, ada devletinin nüfusunun yaklaşık yüzde 70'inin şiilerden oluşması. bahreyn, coğrafi olarak doğu suudi arabistan'ın tam karşısında yer alıyor. ve orada da şiiler yaşıyor. aynı zamanda suudi arabistan'ın en önemli petrol kaynakları da ülkenin doğusunda. suudi arabistan, 1940'lardan bu yana dünyanın en büyük petrol üreticisi. dünyanın en büyük enerji kaynaklarının şiilerin yaşadığı bölgelerde olması, doğanın ya da tarihin garip bir cilvesi. şiiler, ortadoğu'da azınlık durumunda. ancak şans eseri, petrolün olduğu yerde, yani körfezin kuzeyini saran bir kuşakta yaşıyorlar: suudi arabistan'ın doğusunda, ırak'ın güneyinde ve iran'ın güneybatısında. stratejistler uzun süredir, şiilerin yaşadığı bölgelerin, bağımsızlık ve dünyanın en büyük petrol rezervlerini kontrol etme amacıyla gizli bir birlik altında birleşebileceklerinden çekiniyor. tabii buna tahammül edilemez.

bir isyan yaşanmış olan bahreyn'e geri dönelim. (kahire'deki tahrir meydanı'na benzetebileceğimiz) merkezi meydanda bir çadırkent oluşturuldu. ancak sonra suudiler'in yönettiği birlikler bahreyn'e girdi. böylece, ada devletinin güvenlik güçleri, isyanı şiddet kullanarak bastırma şansına kavuşmuş oldu. çadırkenti yıktılar. hatta bahreyn'in sembolü olan "inci"yi yok ettiler. ülkenin en büyük hastanesine saldırıp, hasta ve doktorları sokağa sürüklediler. şu anda her gün, düzenli olarak insan hakları aktivistleri tutuklanıyor ve işkence görüyor. kimilerinin el bileklerine vuruluyor, ama ne olacak, değil mi? bu açıdan, öncelikli olarak "carothers ilkeleri" geçerli: ekonomik ve stratejik hedeflerimizle uyumlu olan bir eylem iyidir. bunu daha şık bir biçimde yazabilirdik, ama önemli olan olgular.

zengin petrol rezervleri olan devletlerin itaatkar diktatörleri hakkında söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. peki mısır'ın durumu nasıl? mısır, önemli bir ülke. diğer yandan petrol çıkartılan merkezlerden biri değil. mısır, tunus ve bu kategoriye dahil edebileceğimiz diğer ülkeler için düzenli olarak uygulanan kurallar geçerli. hatta bu kurallar o kadar düzenli olarak uygulanıyor ki, bu kuralları görmemek için neredeyse bir dahi olmak gerekiyor. en çok sevilen diktatörlere gelecek olursak: diplomat olmak istiyorsanız, bu dersi iyi öğrenin: abd'nin en sevdiği diktatörlerden biri zor bir duruma düşerse, mümkün olduğu sürece var olan tüm imkanlar seferber edilerek desteklenir. diktatörü desteklemek, örneğin ordu ya da iş adamları karşısına dikildiği için, artık mümkün olmadığında, onu cehennemin dibine gönderirler. bu hoş açıklamalar yapmanız gereken zamandır. demokrasiyi ne kadar da sevdiğinizden bahsedin. aynı zamanda, eski rejimi, belki başka, yeni isimlerle yeniden kurmayı denemelisiniz. bu, hep böyle yürüdü ve yürüyor. tabii ki, başarı garantisi yok, ama her seferinde bunu denerler: nikaragua'da somoza'ya, iran'da şah'a, filipinler'de marcos'a, haiti'de duvalier'ye, güney kore'de chun'a, kongo'da mobutu'ya, romanya'da (bir zamanlar batı'nın sevgilisi olan) çavuşesku'ya ya da endonezya'da suharto'ya bakın. tamamıyla rutin bir uygulama. şu anda mısır'da ve tunus'ta yaşananlar da, bunun tamamen aynısı. artık var olan durumu sürdürmek mümkün olmadığında, mübarek'i şarm el-şeyh'e gönderdiler. bir yandan eski rejimi yeniden kurmaya çabalarken, diğer yandan retoriğe yoğunlaşıyoruz. mesele bu; güncel sorun, bunun etrafında dönüyor. amy goodman'ın daha önce de dediği gibi: sonuçta ne olacağını bilemeyiz, ama şu anda içinde bulunduğumuz durum bu.

bir kategori daha var. zengin petrol rezervleri olan bir ülkenin diktatörünün akli dengesinin yerinde olmadığını düşünün: ne yapacağı tahmin edilemeyecek bir maceraperest. kastettiğim libya. bu durumda uygulanacak olan başka bir politika: güvenilir bir diktatör bulmaya çalışmak. şimdi tam olarak da bu gerçekleşiyor. tabii yapılanlar, kulağa hoş gelecek şekilde, "insani müdahale" olarak sunuluyor. bu da, tarihsel açıdan bakıldığında, neredeyse her durumda kullanılan bir silah. tarihe bir bakın. işin içine şiddet girdiğinde (ki failinin kim olduğunun bir önemi yok),şiddete her seferinde aynı retoriğin eşlik ettiğini görüyoruz: hitler, çekoslovakya'yı; faşist japonya, çin'in kuzeydoğusunu; mussolini, etiyopya'yı işgal ettiğinde (tarihte istisnalar çok nadir). bu meşrulaştırmalar üretiliyor, medya ya da yorumcular üretileni yayıyor ve bu arada söz konusu retoriğin hiçbir haber değerinin olmadığını, sürekli kendi kendini ürettiğini bilmiyormuş gibi yapıyor.

bunun gibi durumlarda, repertuara bir çeşni daha katılabilir, ki bu da sık sık kullanıldı ve kullanılıyor, özellikle de abd ve müttefikleri tarafından: bahsettiğim, rica, örneğin arap birliği'nin ricası, üstüne müdahale. tabii bunun anlamını iyi kavramalıyız. libya konusunda, arap birliği'nin ricası son derece çekingendi ve yaptıklarımız hoşlarına gitmediğinden hemen geri çekildi. ayrıca, arap birliği'nin bir ricası daha vardı. bir gazete şu manşeti atmıştı: "arap birliği, gazze'nin uçuşa kapalı bölge olmasını talep ediyor." bu, financial times'ın britanya baskısından alıntı. bu konu, abd'de haber olmadı. (doğrusunu söylemek gerekirse, yalnızca washington times bu konuda bir haber yaptı.) sonuçta bu bilgi, abd'de bloke edildi - tıpkı arap kamuoyunda yapılan anketlerin sonuçlarında olduğu gibi. bu tür haberleri istemiyoruz. "arap birliği, gazze'nin uçuşa kapalı bölge olmasını talep ediyor", bu amerikan politikasına ters. bu haberin dikkatimizi çekmesine gerek yok, basitçe ortadan kayboluveriyor.

başka kamuoyu yoklamaları hakkındaysa gayet güzel haber yapılıyor. daha birkaç gün önce new york times, bu tür bir haber yaptı. alıntı yapıyorum: "kamuoyu yoklaması, mısırlılar'ın çoğunluğunun israil'le 1979 yılında imzalanan barış anlaşmasının feshedilmesini istediğini ortaya koyuyor ve bu [anlaşma] mısır dış politikasının ve bölgedeki istikrarın köşe taşlarından biri." hayır, bu, tam olarak doğru değil. söz konusu anlaşma, aslında bölgedeki istikrarsızlığın köşe taşlarından biri. bu, aynı zamanda mısır halkının anlaşmayı ortadan kaldırmak istemesinin de nedeni. anlaşmanın amacı, temel olarak mısır'ı israil-arap çatışmasının dışında tutmak: böylece, israil'in askeri müdahaleleri açısından çekinilecek yegane faktör ortadan kaldırılmış oluyor. bu sayede israil, işgal altındaki topraklarda (illegal) operasyonlarını genişletme ve komşusu lübnan'a saldırma özgürlüğüne kavuşmuş oluyor. barış anlaşmasının imzalanmasının hemen ardından israil, lübnan'a saldırmış ve 20 bin insan öldürmüştü. güney lübnan'ı yıkıma uğratmış ve orada kendi kontrolündeki bir kukla yönetim oluşturmaya çalışmıştı.bu tam olarak başarılı olmadı. biz de anlayış gösterdik. mısır'la barış anlaşmasının imzalanmasının hemen ardından israil'de gösterilen tepki şöyleydi: keyfimizi kaçıracak maddeler içeriyor. örneğin sinai yarımadasındaki, tabii mısır'a ait olan kısmındaki, yerleşimlerimizden vazgeçmemiz gerektiği gibi. ama iyi yanları da var: çekinmemiz gereken yegane faktörden böylece kurtulmuş oluyoruz. bundan sonra, geri kalan hedeflerimize ulaşmak için şiddet kullanarak ve acımasızca hareket edebiliriz. ve öyle de oldu. bu, tam olarak mısır halkının barış anlaşmasına karşı çıkmasının nedeni. bölgedeki diğer herkes gibi, onlar da meselenin özünü anladılar.

diğer yandan, new york times, anlaşmanın bölgede istikrarın gelişmesine katkıda bulunduğunu yazarken yalan söylemiyordu. ancak önemli olan şu: "istikrar" sözcüğünden ne anlıyoruz? sözcüğün hangi işlevsel anlamını tercih ediyoruz? "istikrar", bu açıdan "demokrasi"ye çok benziyor. "istikrar", bir şeyin bizim çıkarlarımıza uygun olması demek. iran, afganistan'da ya da diğer komşu ülkelerde etkisini arttırmaya çalıştığında, bölgeyi istikrarsızlaştırdığından söz ediyoruz. abd, bu ülkelere girip, işgal ettiğinde ve yerle bir ettiğinde; bu, istikrara katkıda bulunmuş oluyor. bu bakış açısı o kadar normalleşti ki; 'foreign affairs'in geçmişteki genel yayın yönetmeni, şili hükümeti'nin abd tarafından devrilmesi ve yerine bir diktatörün yerleştirilmesi üzerine, abd'nin şili'yi istikrara kavuşturabilmek için önce istikrarsızlaştırmak zorunda olduğunu yazabildi. bütün bunları bir cümleye sığdırmayı başardı. ve yine de kimsenin gözüne batmadı. bu, temel olarak doğru - tabii, "istikrar" sözcüğünün anlamını doğru kavradığınız sürece. evet, parlamenter bir hükümeti devir, yerine bir diktatörlük geçir, bir ülkeye gir, 20 bin insanı öldür, ırak'ı işgal et ve binlerce insanı öldür ve bütün bunları istikrarın uğruna yap. istikrarsızlık, birisinin bize ters bir şeyler yapması demektir.

16 Aralık 2011 Cuma

A.C.A.B. # 40


bu kadar genç insanın aynı fikirde buluşması ne kadar güzel, hep söylemişimdir: uzlaşmayı, anlaşmayı becermek çok önemli... A.C.A.B.

9 Aralık 2011 Cuma

İNTİFADA 14 YAŞINDA



bugün birinci intifada'nın on dördüncü yıl dönümü. unutmamalı. o kol kırma görüntülerini izlediğimde yedi yaşındaydım ve hiç unut(a)mayacağım.

8 Aralık 2011 Perşembe

MUMIA İDAM EDİLMEYECEK

mumia'yı gülerken görmek çok güzel...
abdullah öcalan'ın kenya'da yakalandığı günü hatırlıyorum. babıali yokuşundan aşağıya inerken bir beyaz eşya dükkanının vitrinindeki dev ekran televizyonda görmüştüm. çok garip gelmişti. kendimi bildim bileli "kaçak" olan bir figürün, bilinçaltımdaki "devlet düşmanı"nın artık devletin elinde olduğunu düşünmek hayalgücümün sınırlarını zorluyordu. yaşadığım şaşkınlığın; dünya görüşümle, beklentilerimle, soğuk kanlı analizlerle vs. bir ilgisi yoktu. yalnızca insanların genelde yaptığı gibi, kendi miladımı, aklımın biraz olsun dünyaya ermeğe başladığı anı tarihin başlangıcı sandığımdan, o tarihten beri var olan şeylerin ezeli ve ebedi olduğu sanrısı akıl tutulmasına yol açıyordu. tıpkı barış manço'nun ya da kemal sunal'ın öldüğünü tasavvur etmenin güçlüğünde olduğu gibi.

yaşım biraz büyüyüp de, dünyanın değişebileceğini, dünyayı değiştirebileceğimi düşünmeye başladığımda, çocukluğum boyunca televizyonda hayatıma eşlik eden figürlere yenileri eklenmeye başladı. çoğu ben doğmadan ölmüş devrimciler; söyledikleriyle, yazdıklarıyla, görüntüleriyle yaşamımda gittikçe daha büyük bir alanı işgal eder oldular. kendimden daha büyük, benim yaşamadığım, görmediğim kavgaları vermiş insanların da etkisiyle, geçmiş, gitmiş, bitmiş şeylerin daha güzel olduğuna inandım. (öyle ya, onların verdiği kavgalar, yaşadığı aşklar, doğdukları, büyüdükleri, benimkiyle aynı adı taşıyan ama yine de "başka" olan şehir daha güzel olmasa, nasıl ikna edecekti "abiler" kendi güzelliklerine?)

efsaneleştirilmeye (ve dolayısıyla rantı yenmeye) daha uygun göçüp gitmişlerin yanında az sayıda hala hayatta olan ikon da, onlu yaşlarımın ortalarında karşıma çıkıp kafamı meşgul etmeye başladı. o figürlerden biri, işlemediği bir cinayetten, tamamı beyaz bir jüri tarafından suçlu bulunup on yıllardır idam edilmeyi bekleyen mumia abu jamal'dı.

yarın, mumia'nın mahpusluğunun otuzuncu yıl dönümü. ve dün, idamı bekleyerek geçen otuz yıl eksi iki günün sonunda, philadelphia başsavcısı seth williams, mumia'nın idam edilmeyeceğini açıkladı. ve ben yine inanamıyorum. yıllardır idamdan kurtarmaya çalıştığımız mumia, ilk büyük zaferini elde etti.

eğer olursa sanırım yine tasavvur etmekte zorlanacağım ama umuyorum ki, mumia bir gün daha büyük bir zafer elde ederek hapisten çıkacak. abd'nin kara panterler'in kimliğinde tüm kara derili insanlara olan kininin kurbanı olan mumia'nın hücrede geçen on yıllarını geri getirmekse, ne yazık ki hiçbir zaman mümkün olmayacak.

4 Aralık 2011 Pazar

YEŞİL YUMURTALAR


almanya'nın eski başkenti bonn'da, 85 devlet ve 15 uluslararası kuruluşun katılımıyla, 2014'te işgal ordularının çekilmesinin ardından afganistan'a yönelik siyasetin nasıl olacağının tartışıldığı bir konferans düzenlendi. ne yazık ki, "büyükler" içeride savaşlarının devamı olan "barış"ı tartışırken, sokağa çıkan "küçükler"in sayısı birkaç binde kaldı. (soğuk) savaş karşıtı hareketin içinden doğmuş olmalarına rağmen, almanya'nın ikinci dünya savaşı sonrası yeniden emperyalist savaşlara aktif katılımı açısından kilit rol oynayan yeşiller, yugoslavya'ya askeri müdahaleyi "ausschwitz'in tekrarlanmasını engellemek tarihi görevimiz" diyerek meşrulaştırmış, özellikle afganistan işgalinin ilk günden beri en azılı propagandistlerinden olmuştu. partidaşları içeride savaşın ve işgalin nasıl devam edeceğini tartışırken, yeşiller'in alman federal meclisi'ndeki vekillerinden hans christian ströbele, savaş karşıtlarıyla birlikte sokağa çıkmayı seçince yumurtaların hedefi oldu.

2 Aralık 2011 Cuma

MEKTUP


altı buçuk yıl önce, içki sofrasında apar topar alınmış bir kararla, hayatımın gidişatını - nedeni sorulduğunda umursamazca omuz silkerek geçiştiremeyeceğim kadar - değiştirmeye gittiğim o topraklara ayaklarımı yeniden bastım.

altı buçuk yıl önce hayatından çıkıp gittiğim o gün, hayatımın en büyük yenilgilerinden biriydi. bir karar vermiştim, üstelik istiyordum ama kendi arzularıma, hayallerime boyun eğecek gücüm yoktu. tam bir hafta bir şeyler söylemek istemiştim. kurmuştum kafamda yalnız kaldığım anlarda ve insanların yanında. duygularımı, düşüncelerimi en iyi dışa vuracağına inandığım ya da yalnızca kulağa hoş gelen sözlerin altını, yanlış, saçma cümlelerin, güçsüz ifadelerin üstünü çizmiştim kafamın içinde. hayattaki en güzel konuşmam olacaktı. kafamın içindeki sözler mükemmelleştikçe kopup gittiler gerçek konuşmalarımızın ait olduğu evrenden. beynimle dilim arasındaki mesafe uzadı da uzadı. ağzımı her açtığımda, aklımda birkaç cümle sonra "o konuşma"yı yapmak vardı da; ömürlerimizden yedişer gün eksildiğinde, kafka'dan tucholsky'ye, ispanya iç savaşı'ndan kafamda kurduğum şehre (ki ayrıntılarını hala senden başkasıyla paylaşmadım) her şeyden bahsetmiş, bir "o konuşma"nın ilk sözcüğünü dahi söyleyememiştim.

bilmiyorum kaç defa anlattım sana, insanın yapamadıklarından duyacağı pişmanlığın yükünün yaptıklarından duyacağınınkinden kat be kat ağır olduğunu. bilmiyorum, yıllar sonra, yapmadıklarımdan, yapamadıklarımdan pişman, karşına çıktığımda değeri var mı hiçbir sözümün. sen muhtemelen, yüzünde sevecen bir gülümsemeyle zırhımın altındaki insanla karşılaştığını düşünür, hata yapmanın ve yaralanmanın yaşamın bir parçası olduğunu söylerdin. bense kendime saygımı bozdurup harcıyorum yıllardır.

altı buçuk yıl önce gitmeyip kalsaydım, bugün nerelerde olur, neler yapardık bilmiyorum. işin ilginci, pek önemsemiyorum da. tek bildiğim ve gerçekten önemsediğim; yaşamımın geri kalanını senin yanında geçirme kararını hayata geçirdiğim o paralel evrende, yaşanmamışların yaşananlara hükmetmediği. sen ile benim hikayemizin böyle yarım kalmadığı.

altı buçuk yıl sonra karşılaştığımızda senin de benim gibi şaşırdığını görmek, yıllarca senin de sokaktaki insanları bana benzettiğini, karşılaşsak nasıl olacağını kafanda kurduğunu duymak. iyi mi oldu kötü mü, bilmiyorum. hayatımı yarım kalmış, kendimi biraz değerli, hatta biraz özel ama çokça da salak hissediyorum.

altı buçuk yıl geçti. altı buçuk yıldır yarım hayatım, altı buçuk yıldır keşkelerle, acabalarla düşünür oldum. ve en acısı, ağzımı açıp da, bin kere üstünden geçip mükemmelleştirdiğim o sözleri söylemeyi başaramadığım o haftanın bunca yıl ardından, bu yazıyı bile bilmediğin bir dilde yazıyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...