23 Eylül 2011 Cuma

"TEMBEL YUNAN"


maaşlı çalışanların ortalama haftalık çalışma süresi:

yunanistan: 39.7 saat
ispanya: 39.4 saat
portekiz: 39.5 saat
italya: 38.5 saat
fransa: 38 saat
büyük britanya: 40.5 saat
danimarka: 38.6 saat
avusturya: 42.9 saat
almanya: 40.5 saat

yıllık ücretli izin:

yunanistan: 23 gün
ispanya: 22 gün
portekiz: 22 gün
italya: 28 gün
fransa: 25 gün
büyük britanya: 24.6 gün
danimarka: 30 gün
avusturya: 25 gün
almanya: 30 gün

reel emeklilik yaşı:

yunanistan: 61.9
ispanya: 61.4
portekiz: 66.6
italya: 60.8
fransa: 58.7
büyük britanya: 63.2
danimarka: 63.5
avusturya: 58.9
almanya: 61.7

2000-2009 arası ortalama yıllık çalışma saati başına işçilik maliyeti artışı:

yunanistan: 3.8 %
ispanya: 4.5 %
portekiz: 3.2 %
italya: 3.3 %
fransa: 3 %
büyük britanya: 4.2 %
danimarka: 3.5 %
avusturya: 2.8 %
almanya: 1.9 %

17 Eylül 2011 Cumartesi

ÇARŞAMBA ÖĞLEDEN SONRA


kapı çalar. adam kapıyı açar. "sözleşmiş miydik?", "hayır". kadın içeri girer. adam, az sonra sevişmeyecekmiş gibi yapmak için kahve yapar. başka bir odada london calling çalmaktadır. yalnız yaşayan erkeklere özgü dağınıklığın ortasında giysilerini parçalarcasına çıkarırlar. ve izleyici iki insanın şehvet dolu bütünleşmesi dışında her şeyi unutur. erkek ve kadının inlemeleri birbirine karışır. ve son. kadın kalkar, neredeyse soyunduğu hızla giyinir. çekingen bir bakış tek vedadır. hızlı adımlarla evi terk eder. başladığı gibi bitmiştir. iki yabancı. öncesi ve sonrası olmayan bir sevişme.

iki yabancının sevişmesi: jay ve claire her çarşamba şaşalı günleri çoktan geride kalmış bir evde buluşup sevişir. adları, geçmişleri, yaşamları yoktur. çarşamba öğleden sonraları konuşmazlar. yalnızca şehvet. su katılmamış erotizm. aşk ilanı, evlilik hayali, verilen - ve çoğunlukla tutul(a)mayan - sözler yoktur. bu kadar güzel olan bir şeyin uzun sürmeyeceği; hayatın kimsenin yüksek sesle söylemeye cesaret edemediği, ama herkesin içten içe bildiği gizli kurallarından.

ve bir gün büyü bozulur. adem'le havva'ya bile bir ömür için yar olmayan cennet, jay ile claire'i de kovar. jay'in claire'i evde bekleyişinin beyhude olacağı gün gelir. üstelik, aynı adem'le havva'da olduğu gibi jay ve claire'e cennetin kapılarını kapayan meraktan başka bir şey değildir. yasak elmayı ısıran jay, her şeyi bok eder.

jay, bir gün evden çıkan claire'i takip etmeye başlar. ve merakı onu adım adım londra'nın bir kenar mahallesinde claire'in oynadığı tiyatro salonuna götürür. salonun üstündeki barda, gizli aşığına dair merakını dindirebilecek yegane insan olduğundan sımsıkı sarılacağı, claire'in taksi şoförlüğü yapan kocası andy'yle tanışır. geveze, çirkin ve şişman olan adam, şehvetin karşıtıdır. ilk başlarda bilmese de, andy zamanla, claire'in tiyatro sevdasından kıskançlığa karısının çevresinde dönen muhabbetlerinin ortağı jay'in gizli kimliğinin farkına varır. andy'de bilme istencinin de karşıtının vücut bulması, onu intimacy'nin en acınası figürüne dönüştürür.

jay'in takibi, bir gün izlediğini kaybetmesiyle sonuçlanır. ve onun kaybettiğini claire bulur: av ile avcı yer değiştirmiştir artık. claire, izlenildiğini bilmeyen jay'in peşindedir. ve böylece chéreau, izleyiciyi oyuncuların gerçekten seviştiği nadir filmlerden olan intimacy'nin en şehvetli sahneleriyle başbaşa bırakır. hınzır şehvetle dokunanı yakan aşk claire'in gözlerindeki bakışta buluşur. basit ve güzel olan pek çok şey gibi, patrice chéreau'nun izleyiciyi içine soktuğu çarşamba öğleden sonraları da, bir insanın daha fazlasını istemesiyle son bulur: jay 'i izleyen adımları, claire'i oynadığı tiyatronun üstündeki bara götürür.

chéreau; hollywood'un her gün daha da görkemli hale gelmek zorunda olan bir şiddet fantazisinde kendini dışa vuran tutucu ve tutuk seksinin, bastırılmış müstehcenliğinin karşısına sıradan iki insanın çıplaklığını koyuyor. kirli sakallı, dağınık haliyle jay'in bedeni, pornografize/imal edilmişten uzaktır. claire; her erkeğin sahip olmak isteyeceği değil, her erkeğin sahip olabileceği sıradanlıkta bir kadın olarak karşımıza çıkar; ameliyat masasından az önce kalkmış gibi taze ve plastik hollywood bedenlerinden farklılığıyla, gerçek insanların gerçek insanları arzulamasının bir sembolüne dönüşür. jay'in, yanında uyuyan kadını, gözlerinde her çarşamba öğleden sonra biraz daha güçlenen aşkla izlediği sahnede yönetmen, sıradanlığın aşık olunacak bir güzelliğe dönüşmesini sergiliyor. ve böylece izleyici jay'in içine giriyor, claire'e aşık oluyor. chéreau; aşkı, sinemanın ana hapsederek bir duruma dönüştüren sınırlarının ötesine götürerek, gerçek hayatta olduğu gibi bir süreç-hareket olarak yeniden gerçekleştiriyor.

takip motifi intimacy'nin kalbini, jay'le claire'in rolleri değiştiği takip sahnesiyse düğüm noktasını oluşturuyor. hollywood'un sevdiği, hız ve şaşalı kazalar, patlamalarla kotarılan klasik takip sahnelerinin aksine; chéreau, takibin merkezine merakı koyuyor. araçla amaç, takip etmekle ulaşmak, bir olup merakta birleşiyor. ve merak bilgiye ulaştırıyor. neredeyse tüm filmler, sorduğu soruları eninde sonunda yanıtlayan öyküler üstüne kuruludur. tüketmenin gittikçe kolaylaşmak zorunda olduğu, salatanın yıkanıp doğranmışının satıldığı, hayatın içeriğinin twitter'da 140 karaktere sıkıştığı bir çağda izleyicinin beklediği de zaten bundan başkası değil. oysa intimacy'nin anlattığı öykü; bilmekle değil, bilmek istemekle ve soru sormakla ilgili. jay ile claire için merakın son bulup bilgiye dönüştüğü anda izleyicinin kendini ne yapacağını bilemez halde ortada bırakılmış hissetmesi; jay ile claire'in, birbirlerine bir daha ilk sevişmelerinde, birbirleri hakkında bedenlerinin anlatmadığı hiçbir şey bilmezken olduğu kadar yakınlaşamamalarından. tutku bilmek istemekte yatıyor, bilginin beraberinde getirdiği tatminse tutkuyu boğuyor.

intimacy, tutkuyu beyazperdeye aktarmakta paris'te son tango'nun yanına adını yazdırmayı hak eden yegane film. ve orson welles'in, sorduğu en büyük soruyu, iki saatlik sinema festivalinin izleyiciyi ulaştırdığı cevabın içine saklayan başyapıtı citizen kane'e çekingen bir selam gönderiyor.

16 Eylül 2011 Cuma

EMRİNİZE AMADEYİM PAŞAM


uluslararası istanbul bienali 2007 yılından beri koç holding’in sponsorluğunda gerçekleştiriliyor. bu durum önümüzdeki on beş yıl boyunca da böyle devam edecek. hatırlayacağınız gibi geçen seneki 11. istanbul bienali bertolt brecht’in “üç kuruşluk opera” adlı eserinden yola çıkmış ve koç hanedanlığı, türkiye’de yaşayan sanatçılara, “insan neyle yaşar?” sorusunu sorarak bir çağrıda bulunmuştu. sermayenin brecht’i şevkatle bağrına basması tartışmalara neden olmuş hatta “istanbul beğenal, direnal ve alternatif platform” yaratıcı eylemlerle de protesto etmişlerdi.

şimdi bir kez daha, küresel kültür başkenti istanbul’da 12 eylül’ün hemen ertesinde aynı sahne yeniden kurulacak. herkes yerlerini alsın! sermaye yaldızlı sanat maskesini takacak. silah sanayi ve kültür endüstrisinin, finans kenti ve kültür başkentinin tek ve aynı sistemin iki farklı yüzü olduğunu ispat edercesine koç holding gururla sunacak: “isimsiz.”

açıkçası bu kez de başlık bize biraz korkakça geldi; utanmış da saklanmış gibi, muhbir gibi, itirafçı gibi. bienalin başlığı faili meçhul isimsiz mektupları düşündürdü. biz de imzası belli, ismi üzerinde sahici bir mektup bulalım dedik. adı konsun bu işin artık. okunsun ve hatırlansın. kültür sanat hamisi babacan sermaye türkiye’nin ekonomik düzenini kurarken elleri titremeden imzaladı bu mektubu.

koç holding’in kurucusu ve sahibi vehbi koç’un 3 ekim 1980’de kenan evren’e yolladığı mektuptur:

“yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. polis teşkilatı teçhiz edecek ve onu kuvvetlendirecek imkânlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. işçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. bazı sendikaların türk devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler, göz önünde bulundurulmalıdır. dİsk’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak davalarını devam ettirmek niyetindedirler. bu durum bilinerek hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. komünist parti’nin, solcu örgütlerin, kürtlerin, ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. emrinize amadeyim. “
bu mektup sömürü düzeninin kuruluş sözleşmesi, faşist iktidarın protokolü, işçiler, öğrenciler, sanatçılar ve ülkenin tüm ilerici güçleri için idam fermanıdır.

on yıl boyunca bir dize şiiri, bir paragraf romanı, bir muhalif resmi işkencelerde, cezaevlerinde sanatçıların burunlarından fitil fitil getiren bir güç hangi sanata destek çıkar? sosyal devlet anlayışı gereği sanata, eğitime, sağlığa harcanması gereken paralar, şişirme operasyonlarla dağları taşları bombalayarak harcanırken devletin savunma ihalelerini alan bir firma neden biz sanatçılara sponsor olur? 90’lı yıllarda yapılan bir araştırmaya göre devletle işbirliği içinde olan büyük sermaye gruplarına borcu olmayan insan yokken, hatta bu holdinglere borçlu çocuklar doğmuşken, koç hanedanlığı bu dikensiz gül bahçesinde neden sanat ve sanatçıya sponsor olur?

unutturmak iktidarın en büyük silahıdır. ama biz o isimleri hiç unutmadık. ne insanca yaşamak için bedel ödeyenleri ne de yaşamı pazarlamak için can alanları. gerçekleri gün yüzüne çıkarmak için, üzerindeki yaldızı çekinmeden kazıyınız. göreceğiniz bu ülkenin geçmişi, bugünü ve geleceğidir.

15 eylül 2011, kamusal sanat laboratuarı

7 Eylül 2011 Çarşamba

DORTMUND 2011


3 eylül cumartesi günü naziler, almanya'nın batısında en güçlü oldukları şehirlerden biri olan dortmund'da “ulusal savaş karşıtı gün” yürüyüşlerini gerçekleştirdi. dresden'de yıllık olarak düzenlenen ve avrupa'nın en büyük nazi yürüyüşlerinden biri olan “dresden bombardımanının kurbanlarını anma” yürüyüşünün yapılmasının, antifaşistlerin kararlı mücadeleleri sonucunda imkansız hale gelmesiyle, dortmund yürüyüşü nazilerin almanya çapında en önemli kitlesel etkinliği olmaya aday.

antifaşistler, dresden'de olduğu gibi dortmund'da da nazileri yürütmemeyi amaçlıyordu. yürüyüş güzergahındaki caddeleri kitle yığınağıyla tıkamak için on binden fazla insan şehrin sokaklarındaydı. naziler, dresden travmasını tam olarak üstlerinden atamamış ve bir kez daha yineleneceğinden çekinmiş olacaklar ki, sayıları yedi yüz civarında kalmıştı. şehrin sosyal demokrat belediye başkanı dahi, polisin nazileri engellemeye çalışanların suç işlediği açıklamasına karşın antifaşist eylemcileri desteklediğini açıklamıştı. ancak, polisin elinden geleni ardına koymayarak yürüyüşü koruma kararlılığı göz yaşartıcı sprey, cop ve tazyikli suda vücut bularak, nazilere bir kez daha almanya sokaklarında insanlık düşmanı ideolojilerinin propagandasını yapma olanağı verdi.

çoğunlukla şiddetsiz oturma eylemleriyle, faşizmin yanında savaşa da tepkilerini göstermek isteyen eylemcilerin birçoğu, polis şiddetinin kurbanı oldu. yaralıların sayısı tam olarak bilinmezken, üçte biri on sekiz yaş altındaki gençlerden oluşan iki yüz yetmiş kadar antifaşist eylemci gözaltına alındı. gözaltındaki eylemcilerden suyu dahi esirgenirken, polisin tavrını yumuşatmaya çabalayan sol parti parlamenterleri de etkisiz kaldı. (dortmund'un da yer aldığı) nordrhein-westfalen eyalet parlamentosu sol parti grup başkanı wolfgang zimmermann'ın danışmanı da, polis şiddetini protesto etmesinin karşılığını dövülüp hastanelik edilerek aldı.

nazilerin dresden'de durdurulmasının ancak yıllar süren bir mücadele sonucunda başarıldığı düşünülecek olursa; kararlı bir mücadelenin, polis şiddetine ve devletin antifaşist hareketi kriminalize etme çabasına karşın önümüzdeki yıllarda faşist propagandaya dortmund sokaklarında da tek bir santimentrekare dahi bırakmaması büyük olasılık.

ırkçılığın, özellikle de müslüman düşmanlığının hızla yayıldığı günümüzde, nazi partisi npd'nin (“nationaldemokratische partei deutschlands” – almanya ulusal demokrat partisi) mecklenburg-vorpommern'de, kimi seçim bölgelerinde yüzde otuzun üstünde oy alarak ve toplamda yüzde altıyla eyalet meclisine girmeyi başardığı düşünülecek olursa, faşizme karşı mücadelenin hala güncelliğini koruduğu apaçık ortada.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...