13 Ekim 2010 Çarşamba

"BACK TO THE FUTURE"


sevdiğiniz, çok güzel bir insanın kötü bir özelliğini, ne bileyim leş gibi ayak kokusunu duyup özlediğinizi farkettiniz mi hiç? ben şeyleri özlediğini çoğunlukla onlara yeniden kavuştuğunda hisseden bir insan olarak gördüm ki istanbul'un trafiğini bile özlemişim. özlemek aslında doğru sözcük değil, başıma gelen aslında bazı şeylerin hala bıraktığım gibi olduğunu görüp sevinmek. eski sevgilinizin hala cazgır, kardeşinizin hala huysuz bir insan olduğunu görmek gibi; hayatın - üstünden yıllar da geçse - alıştığınız, bildiğiniz gibi olmasının verdiği rahatlama benim hissettiğim...

istanbul'dayım; yıllar sonra doya doya istanbul'u yaşıyorum... medresede nargile içiyor - nargile içmek ne kelime, 14 yaşımdan beri gençliğime eşlik etmiş garsonların kahveyi sade, nargileyi açık içtiğimi hatırlıyor olmalarının sevincini yaşıyorum. eminönü'nde balık-ekmek yiyor, boğazıma saplanan kılçıkları çıkartıyorum. vapura biniyor, yasağa inat sigara içiyor, güneşin batarken -istanbullular'ın bulut sandığı - hava kirliliğiyle yaptığı oyunları izliyorum. ve mükemmel bir şehrin olanaksızlığının muhteşem bir şehrin olmasına engel olmadığını en güzel istanbul'da, istanbulum'da görüyorum.

geri dönmek belki olanaksız, çoğu şey bıraktığım gibi değil, hayat hızla akıp gidiyor, insanın hayatını oluşturan küçük şeyler değişiyor, ama adı bir zamanlar üstünde kurulduğu yedi tepeyle anılan, şimdiyse artık o tepelerden ahtapot gibi uzattığı kollarıyla başı sonu olmayan bir alana yayılan istanbul'un manzarasını ne kadar da az değiştiriyor herşey...

on yıl, on beş yıl önce düşmeyeyim diye kolumu kavrayan, kanayan yarama atkısını basan gençler bugün artık yanımda mı ki, kolumu tutsun, kanamamı durdursun, ama her birinin yerini - işsiz gezen, orada burada güvencesiz çalışan, mahallelerinden şehre inen, hayatın üniversite sınavından, diplomalardan, kariyerden ibaret olmadığını gören, attığı her adımda gezindiği üniversite koridorlarını deniz gezmiş'in de adımladığını içinde hisseden - başka gençler almış. çocuğu olan arkadaşım belki salı akşamını meyhanede geçiremeyecek, zaten sabah da erkenden işe gidecek, gidip yatması, fazla da yorulmaması gerek, o artık "sorumluluk sahibi", ama bütün meyhaneler dolu ve insanlar içiyor. sanki herşeyin değişmesi, yine herşey aynı kalabilsin diye...

"değişmeyenler"le başladım istanbul gezime, yoksa kalp kırıklığı egemen olacaktı burada geçirdiğim günlere, ama "değişenler"e de sıra geliyor yavaş yavaş. daha birlikte rakı içilecek, "kader"e küfredilecek ne kadar çok insan var, ve ben onlara "kader"in aslında olmadığını, herşeyi kendilerinin yaptıklarını söylemeyeceğim bu kez...

geri dönmek geçmişe ne mümkün, ama ben yaşanmamış ve yaşanmayacak bir geleceğin varolma ihtimaline geri dönüyorum... bir süreliğine...

6 yorum:

koala dedi ki...

şahane yazmışsın valla

Antidoto dedi ki...

Hoşgeldin hocam. Vaktin olsun da biz de sana bir hoşgeldin rakısı ısmarlayalım...

outlaw dedi ki...

@koala

tesekkürler...

@antidoto

toplayin güzel bir ekip, kuralim bir raki sofrasi...

Antidoto dedi ki...

Ekip toplanır hocam, onda sorun yok...

Gand dedi ki...

neresi sıla bize, neresi gurbet
yollar bize memleket...
diyesim geldi.

outlaw dedi ki...

@antidoto

bana autonomia_R@web.de adresinden ulasabilirsin...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...