13 Haziran 2010 Pazar

KALEDE CAMUS



"bir numaralı kaleci formasıyla albert camus, takımın hem ilk hem son adamı, savunmanın son çizgisiydi. kalesinde öylece dururken, takımdaki diğer herkes yetersiz kaldığında, topu ağlardan uzak tutmayı tek başına başarmak gibi ciddi bir sorumluluk yüklenmişti ona. aniden yön değiştiren, geri seken, sezon sonunda sürülmüş bir tarlaya benzeyen sahada zıp zıp zıplayan o yaramaz top nadiren albert'in hemen önüne düşer, genellikle de onu hiç beklemediği bir zamanda bastırırdı. önceden tahmin edemediği bu hareketler, albert'in hayatın ne kadar kaprisli olduğu yönünde değerli tecrübeler edinmesini sağladı.

takım içindeki bu özel pozisyonda zirveye ulaşabilmek için çok çabalayan albert bir yandan da temiz bir sayfa açmak gibi zorunluluklarla boğuşmak zorundaydı, tatmin edilmesi imkansız bir hırs aynı zamanda da zafer vaatleriyle doluydu. gol çizgisinde tek başına sürdürdüğü hayatı da buna benziyordu, sorun tam karşısına dikilmişti, kabullenmenin meşru bir seçenek olmadığını biliyordu. 'sahada kan ter içinde koşturan on arkadaşının başarısını bir anda yerle bir eden beceriksiz kaleci' kaderinin önüne geçmesi gerekliydi. işte albert'in bu anlamsız mantığı, ortak çabalarla gerçekleştirilecek bir amacın ağırlığını tek başına yüklenmeye çalışmasına sebep oluyordu.

bütün oyun karşı tarafın ceza alanında sürerdi;bu arada albert ayağına gelen topu muhteşem bir vuruşla hedefine göndermek istediği, ama her nedense topu hep taca çıktığı zamanlarda tirübünlerde 'yuuuuhhh' diye bağıran şakacı taraftarların bu samimi takılmalarına kendini kaptırıp düşüncelere dalacak fırsatı bulurdu..."



mark perryman, filozoflar futbolcu olsaydı

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...