9 Ağustos 2010 Pazartesi

MUTLULUK ANCAK PAYLAŞINCA GERÇEK OLUR*



outlaw’un özlememesine cevaben:

deneyimlerin aile ve okul çevresi ile sınırlı olduğu çocukluk yaşlarında bu sınırlı çevreyi keşfetmek aklı meşgul etmeye yeterli oluyor. ergenliği, tercih yapmanın, birey olmanın miladı kabul edersek, insan o yaşlarda yeni ilişkilere daha çok açık oluyor. 30’lu yaşlara gelene kadar tanışılan, arkadaş olunan kişilerin sayısı unutulacak kadar artıyor. çünkü insan denen varlık sadece aynadaki yansıması ile değil başka aynalardaki yansımaları ile de tanımlıyor kendini. ergenlikten itibaren ne kadar çok ayna o kadar çok “ben” görüyoruz.

bir süre sonra ise karşınıza çıkan başka aynaların birbirine nasıl benzemeye başladığını fark ediyorsunuz. farklı bir bakış açısıyla, belki de aynalara verdiğimiz tepkiler birbirine benzemeye başlıyor. kişiliğin oturması ya da olgunlaşmak dedikleri şey belki de budur.

insanların her biri hem çok farklı hem de çok aynıdır. ne açıdan baktığınıza, o anki ruh halinize çok bağlı bu değerlendirme. ama zaten belli bir noktada kendinizi karşınıza çıkanlarla değil, değer yargılarınıza göre konumlandırıyorsunuz ki gece rahat uyuyasınız.

özlemek, arayışınız sonsuza gidiyorsa pek de olası görünmüyor bana. zira o zaman karşınıza çıkan her aynaya farklı bir siluetin habercisi gibi bakıp aynı heyecanla yaklaşabilirsiniz. bu bir açı. diğer bir açı ise çok da sosyal değil, az insanla görüşen bir yapınız varsa ve buna rağmen özlemiyorsanız bunu ancak bir çeşit küskünlükle açıklayabilirim. çünkü karşınıza ne çıkarsa çıksın zaten sizi çok fazla heyecanlandırmıyordur. o insanların yanınızdaki varlığı sakin, kendi içinde oturaklı yaşantınızda pek de etki etmiyordur aslında. bu aşırı bireyselleşmiş yaşantıya kimsenin çok fazla etkide bulunmasını istemiyorsunuzdur. o nedenle sadece sizin seçtiğiniz zamanlarda seçtiğiniz insanların yanınızda bulunmasını istersiniz. geri kalanında ilişkilerin sürekliliği, sürekliliğin getirisi dayanışma (kardeşlik) ve götürüsü tahammül gibi dinamiklerle işiniz olmaz. bunu da “ben kimseyi özlemiyorum”un konformizmine yaslarsınız olur biter.


* christopher mccandless’ın keşfettiği gibi (into the wild): “mutluluk ancak paylaşınca gerçek olur." ("happiness only real when shared.")


gand

3 yorum:

outlaw dedi ki...

gand,

dayanisma, "kardeslik" vs. dedigin insanlarla iliski icindeyken önemli olmaz mi? zaten gör(e)medigim bir insanla "kardesligimi" de bir anlamda dondurmus olmaz miyim, en azindan bir daha görüsünceye kadar?

görmedigim insanlari özleyip özlemedigimden cok gördügüm insanlarla nasil iliski kurdugumun belirleyici oldugunu düsünüyorum.

yalnizca özlemememden yola cikarak bu kadar derinlemesine kisilik tahliline girismek biraz fazla iddiali sanki...

hem özlememek sevmemek demek degil ki...

Gand dedi ki...

outlaw,
iddialı olmaksa eğer elimden daha iyisi gelmiyor.

yine de kişilik analizinden çok senin şahsından bağımsız serbest çağrışımın daha doğru bir tespit olacağını düşünüyorum.

göremediğin bir kişiyle kardeşliği dondurmak da bana iddialı geldi.

kardeşini* göremesen de iyi olmasını istemeye devam edersin. her an yanında olamasan da zaman zaman varlığını hatırlatmak, sadece sesini duymak/duyurmak için bir alo demek sadece karşıdaki için değil, kendi içine dönmeye meyilli psikolojimize de iyi gelir diye düşünmekteyim.

sözüm meclisten dışarı, bildiğim bir şey varsa o da insanın tembellik eğilimidir. oysa insan ilişkileri emek gerektirir. bazen alışkanlıklarını değiştirmek de ödenecek bedellerden biri olur...

*kardeş seçemediğin arkadaş, arkadaş seçtiğin kardeştir.

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...