31 Ağustos 2010 Salı

PLAZALARA NAR AĞACI DİKTİM

gelecekte nükleer savaş sonrası hayatta kalan azıcık insanın kuracağı medeniyet, tüm tarih silinmiş, yalnız hatıralar kalmış olacağı için new york’ta bulacağı demir yıkıntılarını ve molozları muhtemelen fabrika ya da bir çeşit makinaya ait enkaz sanacaktır. bugün belki birkaç kişiden başka herkesin “çok başka bir alem, mutlaka görülmeli” dediği yerin bazılarında gittikçe artan bir korku, tiksinme yaratması olası. prizmalardan, cam, demir ve betondan oluşan, tükettiği elektrikle insan yaratısı bir dünya görüntüsü veren bir şehre insanların hayranlık duyuyor olması gerçekten ürkütücü.
aslına bakarsanız, ihtiyaç duyduğun kadar doğadan almak, diğer canlılarla uyum içinde yaşamak bir bakış açısıyken, kendi yarattığın cehenneme hayran olmak ve gerektirdiği gibi ye babam yemek de bir seçenek. en nihayetinde özgürlük sadece seçimlerle tanımlanıyorsa, tüketimin, her şeyin para ile ölçülebilirliğinin mutlak gerçek olduğu bir dünyada insan icadından gayrı bir olasılık akla gelmez. abd… özgürlükler ülkesi… bunca gücün böylesi cehaletle birleşmesi gerçekten ürkütücü. new york bunun resmi.



didim’de apollon tapınağını gördüğümde yaşımın henüz 13 olmasından mıdır bilemiyorum, bin yıllar önce böyle bir yapının inşa edilmiş olması, daha da önemlisi böylesine incelikle işlenmiş olması aklıma kazınmıştı. modernite öncesi müzikten mimariye insan üretimi bir çok şeyde estetik kaygının bunca yüksek olmasını neyle açıklarız bilemiyorum. kastım, skolastik döneme güzelleme niteliğinde bir nostalji manyaklığı da değil. ama estetikten bunca kopup insan uydurması ekonomi denen şeyin kölesi işlevselliği kavrayabilmek için de gerçekten büyük çaba sarfetmek gerekiyor.



şimdi, manzaramızı kapattığından mıdır bilmiyorum, zorlu’nun eskiden karayollarına ait olan arazide devam ettirdiği devasa inşaatta çalışan makinaları gördükçe aklıma sürekli toprağın canını alan karıncayiyene benzer insan icadı canavarlar canlanıyor. insanoğlu doğanın ruhunu çalmış ve doğa artık tepki veremez olmuş. tüm doğal afetler insanoğlunun doymaz açgözlülüğüne boyun eğmiş. insanoğlu neden bina yaptığını unutmuş ve sadece inşaat yapmayı tek amacı haline getirmiş. çünkü inşaat sektörü ekonominin lokomotifidir. bu sektör canlı olursa ona bağlı binlerce sektör de canlanır. istihdam artar, ekonomi büyümeye devam eder.




plazalar, yapay sterillik ve “gönüllü” köleliğin simgesi gibi boğazın manzarasını en güzel yerden seyrediyor. sonra birbirleriyle yarışıyorlar ben daha yükseğim, ben daha yeniyim senin manzaranı kapatırım diye. plazalar her gün sabah 9’da hücrelerini alıyor içeri, çalışıp kan üretsinler ekonomiye diye. havalandırma sistemler akciğerleri plazaların. hücreler sabah, öğle, bazen akşam yemeklerini yiyor plazada. en çok da pahalı mekanlara gitme özgürlüğü, pahalı giyinme serbestisi ve birbirine hava atma zevkinden besleniyor hücreler. ne yapsınlar, güneşe hasret, doğal havaya muhtaç…




sıhhiye ve mecidiyeköy. new york ve londra. bu merkezlerden birinde yaşıyorsanız ve saksıda yetiştirmeye çalıştığınız minik nar ağacınıza yapay gübre dışında toprak bulmak zorundaysanız işiniz çok zor. bulamayacaksınız, boşuna uğraşmayın.

gand

3 yorum:

outlaw dedi ki...

nar yerine köküne incir agaci diksek plazalarin daha etkili olmaz mi?

Gand dedi ki...

fight club diyorum o zaman :)
where is my mind...

outlaw dedi ki...

where is my mind'in videoklibini, konser kaydini vs. izledin mi? dünyada vücuduyla, görüntüsü-imajiyla sesi ve sesini kullanma bicimi bu kadar celisen nadir insanlardan biri bence sarkiyi söyleyen insan...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...