30 Ağustos 2010 Pazartesi

VATANDAŞ FRANSIZCA KONUŞ!


her ülkenin kültürüne, insanlarının davranış biçimlerine dair tekerlemeler tekrarlanır durur. amerikalılar kültürsüz, bilgisiz, almanlar disiplinli ve dakik, polonyalılar dolandırıcı, türkler maço ve muhafazakar vs. bu stereotipler varoluşlarını bir yandan ırkçı genellemelere, önyargılara borçluyken, diğer yandan gerçekten de varolan kollektif kültürel özelliklere dayanıyor.

örneğin almanya'da türkler'in bıçak taşıdığına ve adam bıçakladığına dair bir kanı var. tatilde domates doğramak için bıçağımı çıkardığımda bile insanlar "türk bıçak çekti, kaçın lan!" tarzı şakalar yapıyor. (ilk bir-iki seferi gerçekten komik oluyor da, çok sık tekrarlanınca şaka kakaya dönüşüyor.) bu bıçak taşıma hikayesi, almanya'da inanıldığı biçimiyle abartılı ve saçma tabii. doğduğumuzda nüfus cüzdanının yanında bir de kelebek vermiyor devlet bize. ama türkiye'de savunma (ya da saldırı) amaçlı bıçak taşıyan insanların sayısı da, taşıdığı bıçağı olur olmaz yerde çekenlerin sayısı da almanya'dakinin kat be kat üstünde sonuçta. yani sonuçta yaratılan stereotipin kısmen de olsa denk düştüğü bir gerçeklik var.

bir baltaya sap olacağım zamanı mümkün olduğunca geciktirmeye çalışan, "serserilik" yaşantısını çeke çeke uzatan yapım doğrultusunda 6-7 ay fransa'da kaldım geçmişte. fransızca öğrenmek ve sokakta sürtmek dışında bir şey yapmadım bu sürede. bir de tabii gözlem. başka bir zaman uzun uzun yazarım fransa izlenimlerimi. bu yazı fransa'daki yaşamın sadece tek bir noktasına temas edecek: fransızlar'ın yabancı dil konuşmaması...

"ingilizce biliyorlar, ama gıcıklıklarından konuşmuyorlar." bu cümleyi fransızlar hakkında hem türkiye'de, hem almanya'da, hem de yedi düvelden insandan duydum. fransa'da kalıp kendi deneyimlerimle test edene kadar tekrarlana tekrarlana yayılan bir şehir efsanesinden, ırkçı bir önyargıdan ibaretti bu cümle benim için. ancak gidip yerinde görünce - aynen "bıçak taşıyan türkler" örneğinde olduğu gibi - oldukça abartılsa da, "ingilizce (ya da genel olarak yabancı dil) konuşmayan fransız" tipinin tamamen kurgu olmadığını farkettim.

aslında fransızlar hiç ingilizce konuşmuyor değil. barda tanıştığınız, aranızda sempati doğan bir insanla fransızcanız'ın yetersiz olduğunu anladığı andan itibaren ingilizce bir dialog gelişme ihtimali hiç de düşük değil mesela. (gerçi iyi niyet göstergesi olarak benimle ingilizce konuşmak isteyen fransızlar'ın dörtte üçünün ingilizcesi en az benim fransızcam kadar kötüydü, ama o ayrı bir mesele...) ama size kıl kapan bir insanın ölse sizinle ingilizce konuşmayacağından emin olabilirsiniz. o zaman duyacağınız sözler her yerde aynı: "nous sommes en france, parle français!" ("fransa'yız, fransızca konuş!")

bu cümleyi kaç kere duydum, bilmiyorum... ama her duyduğumda daha da sinirimi bozdu. sonuçta "bana ne fransızca'dan, ben ingilizcem'i konuşurum" diyen bir insan olmadığımdan, elimden geldiğince fransızca konuşuyordum zaten, ama belirli bir noktada tıkanıyordum ister istemez. ve tartıştığınızda veya kavga ettiğinizde o noktaya normalde olduğundan çok daha hızlı ulaşıyorsunuz.

rennes şehir merkezinde 15. yüzyıldan kalma küçük bir evde oturuyordum, tam da meyhaneler bölgesinin göbeğinde. (hayatımda değil oturduğum, gördüğüm en güzel evlerden biriydi. tekerlek takıp almanya'ya getirmenin hayalini bile kurdum.) bir keresinde daracık, arnavut kaldırımlı sokakta karşı binada oturan insanlar sabahın köründe maymun taklidi yaparak camdan dışarı bağırıyordu. akşamdan kalma halimle fransızca başladığım tartışmayı ingilizce sürdürmeyi denediğimde, o hafta içinde üçüncü ya da dördüncü kez o "muhteşem" cümleyi duyma şerefine erişmiştim: "nous sommes en france, parle français!" kendimden geçip önce ingilizce "fuck france, fuck your language, fuck your culture!"la başlayıp almanca aklıma gelen bütün küfürleri sıralamamın ardından " ben sizin ecdadınızı sikeyim" benzeri bir cümleyle sonlandırdığım monolog; komşunun ingilizce özür dilemesi ve "dediklerinin çoğunu anlayamadım, ama sanırım haklısın" demesiyle sorunu çözmüştü.

ama tüm mevzu "gıcıklık"la açıklanacak kadar basit de değil. fransa'daki yabancı dil eğitimi almanya, hollanda gibi benzer eğitim olanaklarına sahip ülkelerden çok daha kötü örneğin. yani konuşmak isteyen de çoğunlukla belirli sınırlar dahilinde kendini ifade edebiliyor zaten. (bu arada söylemeden geçemeyeceğim, hollanda ve iskandinav ülkelerinde verilen yabancı dil, özellikle de ingilizce eğitimi inanılmaz derecede iyi gerçekten...) ki buna bir de insanların yapısı ekleniyor.

benim babam mesela hiçbir ortak dili konuşmadığı adamla bile kırk dakika sohbet edebilir. ve karşısındaki adam da babam gibiyse zevk bile alırlar sohbetlerinden. italyan bir adama beni gösterip "mi bambino" diyip, (eliyle "mis" işareti yapıp") "italia cucina mmmm!" ya da havada elleriyle yuvarlak hatları abartılmış bir kadın figürü çizerek "bella mediterana" gibi bir şeyler sallayabilir. fransızlar bu anlamda babamın antitezi... çoğunlukla "ya yanlışsa" diye bildiklerini bile söylemekten çekiniyorlar. mükemmeliyetçilik takıntısının olacağı kadarının da önüne geçmesi oluyor sonuç.

7 yorum:

bonaventure dedi ki...

üni için istanbula ilk geldiğim zamanlarda turistler dres vs. sorduğunda ingilizce veya fransızca elimden geldiğince yardım ediyordum. sonradan dikkatimi çekti bir allahın kuluda bir tane tr-ing/fr sözlük gibi bir şey almadan dolanıyorlar. 10 lira verip bir kitapçık almak zor geliyor adamlara. sonradan bende kendimce bir savunma geliştirdim. sordukları soruları türkçe cevaplamaya başladım. iraonik bir şekilde ünide aldığım fransız kültürünün etkisi midir nedir? :)

outlaw dedi ki...

sözlükle kıçını yırtıp gittiğin ülkenin dilinde bir şeyler söyleme çabasını gösterip göstermediğin bence biraz da ülkedeki insanların, özellikle de turizm sektöründe çalışanların tavrına bağlı bence.

iki yıl önce hırvatistan'a gitmiştik. yanımızda sözlüğün, rehberin arkasındaki birkaç günlük kelimenin yardımıyla hırvatça parçalama denemelerimiz ülkenin turistik bölgelerinde bizimle almanca konuşan hırvatlar tarafından baltalanmıştı. umursamamışlardı bile o kadar uğraşmamızı. bir daha hırvatistan'a gitsem sözlüğü yanıma alırım, ama çantadan çıkarmam muhtemelen.

ya da isveç'te herkes çatır çatır ingilizce konuşuyor mesela. dolayısıyla isveççe konuşma gereksinimi hissetmiyorun.

Gand dedi ki...

politically correct olabilmek adına bir yazı bu kadar uzayabilir :)

bazen sıkılıyorum bu kadar çok "bişi diicem ama allah aşkına önyargılı olma, yeminle ...cı değilim" haline girmek zorunda olmamızdan.

outlaw dedi ki...

ayıp ayıp, bok at izi kalsın, nerede bu yazıda political correctness? benim için hatta political correctness'in abartılı bir biçimi olan "positif ırkçılık" eleştirisi...

Gand dedi ki...

"bu stereotipler varoluşlarını bir yandan ırkçı genellemelere, önyargılara borçluyken"

"doğduğumuzda nüfus cüzdanının yanında bir de kelebek vermiyor devlet bize."

" tekrarlana tekrarlana yayılan bir şehir efsanesinden, ırkçı bir önyargıdan ibaretti bu cümle benim için." (yahu Türkiye'de hiç mi fransızla tanışmamıştın. adamlara otostopçularla bile fransızca anlaşmaya çalışıyor :p)

fransızca konuşmaya gayret etmen de takdire şayan. bu ülkede çalışıp, yaşayıp da türkçe öğrenmeye çalışan yabancı pek bulunmuyor. (misal burda ne kadar ırkçı görünen bir cümle sarfettim. bilen bilir hocam, bu cümleyi ırkçı addedecekler diye ekstra 5 cümle daha kuramıcam. ha ama yazmak iddiasındaysan mecburen bin tane açıklama yapıyorsun. önyargıların, yaftalamaların dünyasında yaşıyoruz. yani kastım şu, ırkçılığın unutulduğu bir dünyada yaşıyor olsaydık, stereotipler hakkında konuşurken genelleme der geçerdik. zira zaten kimsenin ırkçı olamadığını bilirdin. hani arkadaşlarınla konuşurken ırkçı olmadığın önbilgisi ile kısa cümleler kurmanın rahatlığı gibi... ayh sanırım anlatamadım :) )

outlaw dedi ki...

ne demek istedigini anliyorum. sonucta benim de hic yasamadigim bir sorun degil. belirli bir seyi söylemek istiyorsun, ama yazdiklarini tanimadigin, niyetinin ne oldugunu belki de anlamayacak insanlar okuyacagindan, neredeyse paranoyakca bir dikkatle olasi yanlis anlasilma ihtimallerini ortadan kaldirmaya calisiyorsun. sonuc cogunlukla can sikici.

ama ben bu yazida baska bir sey anlatmaya calisiyorum. pek cok (muhtemelen solcu) insan politically correct düsünmeye calistigindan ya da hayatta karsilastigi genellemelerin cogunun gercekten de irkci, erkek egemen, homofob vs. olmasi nedeniyle, karsisina sinamadigi bir genelleme ciktiginda yanlis olmasi gerektigi üstünden düsünüyor.

senin örnek verdigin " tekrarlana tekrarlana yayılan bir şehir efsanesinden, ırkçı bir önyargıdan ibaretti bu cümle benim için." cümlesi gecmis zaman kipinde farkindaysan.

önceden de tanidigim fransizlar olmustu tabii, ama iki fransiz üstünde hepsini degerlendirmemistim. fransa'da kalinca daha fazla gözlem sansim oldu. fransiz bir hatunla sevgiliydim mesela, o azicik deneyimden bütün fransizlar'i degerlendirseydim süper insanlar, "üstün irk" falan olduklarina kanaat getirirdim muhtemelen...

Gand dedi ki...

hahahah, eski sevgiliye selam olsun o zaman :)

siyaseten doğru yazmaya çalışmıyor doğrudan öyle düşünüyorum diyorsun yani :)))

genellemelerin, çamur atmanın hastasıyım ya. kime kalmış bu dünyada ahlak abidelerine kalsın :)))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...