4 Temmuz 2011 Pazartesi

TÜRKİYE'DE SOL VE SEÇİMLER


seçim dönemleri, gündemin siyasileşmesi, siyaset günlük yaşamlarında büyük bir yer tutmayan insanların siyasi söylemlere daha açık hale gelmesi açısından özel dönemler. dolayısıyla gerek seçim dönemlerini değerlendirirken, gerekse bu dönemlerde siyaset yaparken normal kıstaslara göre hareket etmek yanıltıcı olur. özel koşullarda üretilen özel siyasetin klasik örneği, parlamenter demokrasiye karşı olan birçok örgütün, derginin vs. artan siyasileşmeyi büyük ölçüde apolitik insanlara ulaşmak için bir şans olarak görmesi. (kitleselleşme olanağı olmadığından ve bu baştan bilindiğinden) sembolik karaktere sahip "boykot" çağrıları, söz konusu çabanın en idealtipik biçimini oluşturuyor. ancak seçim dönemlerinin, kamusal alanda görünürlüğü oldukça kısıtlı kalmış radikal içeriklerin "sıradan vatandaş"a ulaştırılmasını kolaylaştıran özel, hipersiyasi dönemler olarak genellemek de hatalı olur. "laik chp - islamcı akp" örneğinde olduğu gibi anaakım siyasetin polarizasyonunun arttığı seçimlerde, bu iki pozisyonun dışında kalanların görünürlüğü (ya da algılanabilirliği, benimsenebilirliği) dibe vuruyor.

kısa bir süre önce geride bıraktığımız 2011 tbmm seçimleri, üç buçuk partilik bir sistemin köklerini daha derine salmasına tanıklık etti. seçim, iki ana eksende gerçekleşti: bir yanda "laik"-"anti-laik" gerilimi (ki bu gerilim akp ve chp'nin konumlandığı hattı büyük ölçüde belirledi) ve - radikal solun büyük bir kesiminin de desteğini alan - kürt hareketi'nin özel gündemi. mhp'nin oy kaybetmesinin nedenleri, seks kasetleri vb. günlük skandallardan çok akp-chp kutupları arasındaki salınmasının yüksek polarizasyona kurban gitmesinde ve kürt hareketi'ne "karşı ağırlık" oluşturma tekelini koruyamamasında aranmalı. (aslında mhp 2011'de oy sayısını, 2007'dekine oranla 500 bin arttırdı, ancak artan polarizasyona bağlı olarak seçime katılımın artması sonucunda oy oranı düştü.)

niyetim, genel bir seçim analizi yapmak değil, seçim öncesinde söyleyemediklerimi bugün dile getirmek. seçim sonuçlanana dek susmayı tercih ettim, zira bir yandan "sırttan hançerleyen" bir sabotör gibi algılanmaktan çekindim, diğer yandan insanların - başka şeylerle ilgilenemeyecek kadar - seçimlere yoğunlaştığı bir ortamda kimsenin eleştirel bir sese kulak vermeyeceğinin farkındaydım.

2007'de ufuk uras'ın "solun ortak adayı" olarak meclise girmesinden bu yana, türkiye radikal solunun büyük bir kesiminin siyasetinde tbmm seçimlerinin tuttuğu yer inanılmaz biçimde büyüdü. ufuk uras'ın ortak adaylığının ancak tırnak içinde kaldığının 2007 seçimlerini izleyen yasama döneminde iyiden iyiye ortaya çıkması, parlamenter siyasetin radikal sol açısından ne kadar anlamlı olduğu üstüne genel bir tartışmayı gündeme getirmek yerine, uras'ın kişiliğinde "çözüldü". 2011'de ortak adaylığı tırnak içinde kalmayacak isimlerle aynı pratik (radikal solun, kürt hareketinden "ödünç aldığı" oylarla ve kendine kendine yaptığı propagandayı yoğunlaştırmasıyla meclise girmesi) tekrarlandı.

kürt hareketi'yle giriştiği seçim bloğunun, iki hareketin denkler arası bir ilişki geliştirme olanağından yoksun olmaları sebebiyle, radikal solun zaten zayıf olan profilini daha da zayıflatması, başlı başına bir yazı konusu olabilir. ancak şimdilik bu belirtmeyle yetineceğim. zira esas sorun bundan çok daha büyük: antikapitalist solun, onyıllardır içinden çıkamadığı tıkanıklığı aşmanın yolunu seçimlerde ve mecliste araması.

derdim, tüm sığlığıyla yasal-yasadışı siyaset tartışmasına eklemlenmek değil. (çünkü, yasallığı ve yasadışılığı tanımlama hakkı devletin, daha doğrusu toplumsal iktidarı elinde bulunduran seçkinlerin tekelindeyken, bu tartışmanın kendisi anlamsız. yasal alanda siyaset yapmanın karşısına yasadışılık fetişi konuluyor, yasal alana sıkışmama önerisi değil.) sorun, en önemli işlevi, toplumsal iktidardan dışlananlara, ezilenlere ve sömürülenlere, potansiyel olarak bir karşı-iktidar olma, toplumsal iktidardan kendilerine düşen payı alma olanağı olan radikal solun, tam da "sıradan" insanları dışlama işlevini gören o iktidar mekanizmasının göbeğine kendini fırlatması.

cornelius castoriadis, iktidarın doğrudan demokratik olarak örgütlenmesini savunduğu yazılarından birinde birer iktidar örgütlenmesi olarak işçi konseylerinin ve parlamentonun karakterini şöyle tarif ediyor: "işçi konseyleri, çalışan insanları temsil etmek için tasarlanmıştır, ancak bu işlevi yerine getirmeyi bırakabilirler. parlamento, halkı temsil etmemek için tasarlanmıştır ve bu işlevi yerine getirmeyi asla bırakmaz."

parlamentonun, "sıradan"lara karşı "seçkin"lerin çıkarlarını korumakla yükümlü olduğunun en açık örneklerinden birini, geçtiğimiz günlerde yunanistan verdi. toplumun çoğunluğunun karşı olduğu, çalışan nüfusun haklarını budayan "önlem paketi", yürüyüşlerden sokak çatışmalarına, hatta genel grevlere varan eylemlere karşın meclisten geçti. bunun sonucu, yunanistan'da anaakım siyasetin krizi olacaktır. yalnızca iktidardaki pasok'un değil, ana muhalefet partisi nea demokratia'nın da bu krizden "kaybeden" olarak çıkması ihtimaller dahilinde. ancak anaakım siyasetin, parlamentonun ve partilerin, meşruiyet erozyonuna uğramalarının nedeni, söz konusu öznelerin halkı temsil etmeyi bırakmış olmalarında değil, halkı temsil ediyormuş gibi yapmayı artık becerememelerinde yatıyor. tetiği çeken, komünist parti'nin yıllardır mecliste debelenmesi değil, tam da siyasetin meclis sınırlarının dışına, sokağa taşması, "sıradan"ların eline geçmesidir.

radikal solun türkiye'de, özellikle de böylesine güçsüzken, seçimlere ve meclise yoğunlaşması, "sıradan" insanların hareketini örme hayalinden (ki türkiye'de bugün için gerçekten de bir hayalden ibaret) uzaklaşmasından başka anlama gelmiyor.

7 yorum:

kiya dedi ki...

sanırım bu biraz erken bir eleştiri olmuş. türkiye'de radikal sol diyebileceğimiz çevrelerin öncelikle siyasetle aralarındaki derin mesafeyi aşıp, siyasileşmek sorunları bulunuyor. izleyebildiğimiz dönemde bu hareketlerin siyasi çizgilerine alan açmak ve (çapı ne olursa olsun) siyasal bir aktör olarak davranmak konusunda oldukça zaaflı olduklarını gördük. bu durum, hemen her zaman kendilerine hareket imkanı verilen alanlarla sınırlı kalmalarının da temel nedenleri arasında. nitekim, yasallığa büyük eleştiri yapanların ardı sıra hiçbir muhasebe yapmadan yasal partilere yönelmeleri de boşuna değil. seçim çalışmalarına da tercih edilen bir yönelim olarak değil, hareket imkanı verilen alan olarak bakmak daha doğru olacaktır. bu sürecin tek faydası, eğer olabilirse yaratılabilecek bir kitle partisinin; solun siyasileşmesine katkı sunması olabilir.

outlaw dedi ki...

bence radikal solun en büyük sorunlarından biri, kendini dev aynasında görmeyi bırakamaması. bir güce dönüşebilmek, bugün hiçbir şey ifade etmediğini kavramaktan geçiyor. meclise vekil sokulması, ayakları yere basmayan bu ilüzyonun ömrünü daha da uzatıyor.

solun gayrı siyasi bir varoluşu olduğu, daha çok "esnaf" refleksleriyle ayakta durmaya çalıştığını vs. daha önce yüz yüze konuşmuştuk zaten. ama bunun da çözümünün kitle/çatı partisi benzeri bir örgütlenmeden ("çok ortaklı büyük şirket") geçtiğini düşünmüyorum. sonuçta - küçük de olsa benzer -ödp deneyiminin doğurduğu umutların ne kadar naif olduğunu deneyimleyerek öğrenme şansımız oldu.

kiya dedi ki...

doğru, tek başına solun bütün dinamiklerinin yanyana duracağı bir parti sorunsuz işlese bile tartıştığımız sorunu çözmeyecektir. ancak kürt dinamiği üzerinden pratik politikaya dahil olacak bir solun, politik araç/gereçler ve davranışlar konusunda bir adım atabileceği umudunu az da olsa taşıyorum. özellikle ülkenin yeniden yapılandığı, yeni bir anayasanın yazım sürecinin başladığı bu dönemde bunun bazı imkanları var. iktidarın sokağa bu denli düşman olduğu bu süreçte, sokağın demokrasinin vazgeçilmez öğelerinden biri olduğu yönünde oluşturacağı bir basınç da sol için yeni bir var olma şansını yaratabilir belki. ama malzeme gerçekten çok iç açıcı değil. milletvekili ise parlamentodan çok, sokağa dahil oldukça bir alan açacaktır. bunu kürt hareketi iyi/kötü uyguluyor bir süredir. bugün parlamento konusunda bu derece rahat davranmaları da, bu sayede oluyor biraz...

outlaw dedi ki...

"milletvekili ise parlamentodan çok, sokağa dahil oldukça bir alan açacaktır."

kürt hareketi bunu gerçekten iyi beceriyor, ama gerillasıyla, kitlesiyle sahip olduğu güç ortada. bu gücün karşısında milletvekilleri de, siyaset yapılacak bir kanal daha oluyor. ama türkiye'de radikal solun eti budu nedir ki, sokakta ne kadar varolabiliyor ki? bence benim eleştirim için değil, meclisi siyaset alanı olarak kullanmak için erken, çünkü dışarıda milletvekillerinin destekleyeceği bir güç yok, tam aksine dışarısı milletvekillerini desteklerse bir elini parmaklarını geçmeyecek milletvekili çıkarma olanağı var. (ki ileride de meclise girmeye gerek var mı, yok mu, o günün koşulları değerlendirilerek ayrıca tartışılması gerekir bence...) bu durumda milletvekili, tam da normalde olduğu şey olmuş oluyor...

Burak Kara dedi ki...

Analizde pek katılmadığım birkaç noktayla ilgili kısaca yazmak istedim; ama uzadı yine de..

1) Bu seçimde "laik chp - islamcı akp" hattının varlığından şüpheliyim.. Elimizde iktidarda yerleşikleşmiş ve milliyetçi söylemi giderek islamcı söyleminin önünde duran bir akp vardı. Yeni chp ise, basın desteğinde yakaladığı "umut" dalgasını bir yana bırakırsak ne olduğu ve nereye gittiği belli olmayan bir parti görünümü sergiledi.

Gerçi chp'nin nereye gittiği o kadar da belirsiz değil gibi.. Altı üstü akp'nin iktidar koltuğunda otururken bir kenara bıraktığı bir takım siyasal liberal ve ortayolcu sosyal adaletçi kavramları bir tuhaf çorba içinde satmaya çalıştı. Ağızdan çıkan bir takım solumtrak söylemler öyle bir genelleme ve yüzeyselleştirme içinde anlamlı olmaktan uzaklaştılar ki, yolda görsek tanıyamayacağımız hale geldiler..

chp'nin (yine içini bir türlü dolduramadan tutunduğu) eski laik söylemini de bir kenara bıraktığını düşünürsek, elde kala kala iktidarın yerlisi olmus akp, bir de ona özenerek kulak memesi kıvamına gelmiş bir chp kaldı.. Elmalar armutlar öyle bir karıştı ki, ayırmak imkansızlaştı.. Üstüne üstlük anaakım siyasette bu ara elmalar öyle bir armut görünümünde ki, ne nedir tanıyabilene aşk olsun..

2) "radikal sol" -> "merkez"den yapılan bu tür ad yakıştırmaların solca devralınmasına karşıyım ben kendi adıma.. sağa sağ, sola sol demek yeterli.. çok lazımsa "sosyalist sol", "milliyetçi sağ" gibi tamlamalar anlatim amacına uygundur derim ben. Burda lafı çok uzatmayayım, sanırım çok da tuhaf bir şey söylemiyorum..

Bunun haricinde solla kürt siyasetinin koalisyonu, vb. konulardaki görüşlerine genel olarak katılıyorum zaten.. Ekleyeceklerim olabilirdi; ama o kadar da önemli değil. Bakarsın yine bir fırsat çıkar da laflarız bu konularda..

3) Yunanistan -> Burda da sözü çok uzatmadan birkaç şey söylemek istiyorum.

a) parlamentonun kurum olarak bir bütünün parçası olduğu ve bu bütünün temel kaygısının (senin seçtiğin terminolojiyle devam edersek) "sıradan"a dönük olmadığı ortada.

Parlamento, sayısal olarak çoğunluğu oluşturan "sıradan"ı gözucuyla takip edip, aslında onu çok da sallamadan, yine de onu temsil ediyormuşmuş gibi yapan, böylelikle sadece göstermelik bir meşriyet değil aynı zamanda göz göre göre top çevirerek zaman öldürmenin yeri olarak tanımlayabileceğimiz kurumsal yapının adı.

Elbette yer yer saymakla bitmeyecek nimetleri ve bünyeye faydalı vitaminleri de içinde barındırır, o ayrı..

b) Her şeye rağmen, bir defa prensip olarak, "çoğunluk" (hele de "sıradan" olanı) bir şeye karşı diye o karar "yanlış" olmuyor. - parlamento (iktisadi, siyasal ve sosyal) sistemin bütününün ve bu çerçevede "sıradan" çoğunluğun da (şöyle ya da böyle) varlığını sürdürebilmesi adına "sağ-duyulu" bir karar veriyor.. Bir sonraki krize kadar..

---

(devam ediyor - bütün metni kabul etmedi blogspot)

Burak Kara dedi ki...

c) Ha dersen ki, bu "sıradan" çoğunluk artık sıradan çıktı, "şöyle za da böyle" değil "insan gibi" sürdürmek istiyor varlığını; bu nedenle de sola döndü yüzünü.. Ne güzel.. O zaman, a paketine b paketine karşı değil, karmakarışık bir dünya sistemiyle karşı karşıya olduğunu görmesi lâzım geliyor..

Kapitalizmin sadece iktisadi değil, siyasal ve sosyal olarak da (baştan itibaren) kendini küresel ölçekte örgütlediği ve düyayı kendi gerekleri uyarınca birbirine zincirlediğini unutmamak gerek.

O paketin yunanistan'da, benzerlerinin yeri geldikçe başka başka yerlerde parlamentolardan geçmemesi gibi bir seçenek ne yazık ki yok bu bütünlük içinde. Seve seve olmazsa, kanla ve şiddetle..

Ayrıca, o paketlere karşı olanların, paketlerin parlamentodan geçmemesi halinde önlerine gelecek faturayı ödeyebileceklerinden şüpheliyim.

Sonuçta, derdimiz paket değil, o paket(ler)i önümüze koyan bütün!

d) Bu da kapitalizmin solu karşı karşıya bıraktığı en büyük sıkıntı: Bütüne saldırmayı her geçen gün biraz daha zorlaştırıp (neredeyse imkansızlaştıtıp), solu evlerinde, olsa olsa sokakaralarında oynamaya salıp, caddeye çıktı mı da pataklıyor..

---

Böyle şeyler..

outlaw dedi ki...

@burak kara,

her ne kadar akp milliyetci yüzüne agirlik verdiyse de, ben bunun secimin ikinci ekseninin, kürdistan disindaki ayagi oldugunu düsünüyorum. ki bence akp'nin milliyetci söylemi bir ölcüde mhp'nin önünü tikayan bir etken oldu. buna karsin akp, o ikinci eksenin kürdistan ayaginda - alisilageldigi gibi - "müslüman" karakterini öne cikarmaya cabaladi. (ki kürt hareketi de, cevap olarak ilk defa bu kadar yogun bir sekilde "islam karti"ni oynadi.)

chp'nin "sosyaldemokratiklesme" manevrasinin, "laik"-"antilaik" geriliminin karsisinda ikincil oldugunu düsünüyorum. neoliberal ekonomi politikalari güden akp'ye karsi cidden ikinci bir cephe acmaktan cok, sadece laiklik gerilimi üstünden bir iktidar perspektifine sahip olmadiklarinin bilincinde, biraz "laiklikten baska sey bilmez misiniz siz?" sorusuna göstermelik bir yanit oldugunu düsünüyorum. (ki bence bu yüzden pek de ciddiye alinmadi.)

diger noktalar hakkinda: "radikal sol"u "merkez"den degil, soldan tanimladim. "asiri sol" anlaminda degil, "kökten bir dönüsümü hedefleyen sol" anlaminda reformist solun karsiti olarak kullandim. türkiye'de "radikal" kelimesinin sol tarafindan kendini tanimlamak icin sik kullanilan bir tabir olmadigini biliyorum, almanya aliskanligi herhalde... :)

bir de: "kitle"ye aslen hic mi hic güvenmiyorum, ama "siradan" insanlardan baska bir öznenin radikal (ve özgürlükcü) bir toplumsal dönüsümü gerceklestiremeyecegini düsünüyorum.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...