23 Temmuz 2011 Cumartesi

FAHİŞELER


petkanov, devlet savunma avukatları milanova ve zlatarova ile işbirliği yapmayı reddettiği için, iddia ve savunma makamları arasındaki olağan sayılan mesleki nezaket görüşmelerinin, bizzat sanıkla yapılması gerekeceğine karar verildi. bu yüzden, celse ertelendiğinde petro solinski savunma makamının görmeye hakkı olduğu belgeleri de yanına alarak adalet bakanlığı'nın (eski devlet güvenlik dairesi) altıncı katına gitti. günün bu ikinci karşılaşmasında eski başkan oldukça rahatlamış görünüyordu, ama bu daha istekli olduğu anlamına gelmiyordu.

her sabah bir milis, stoyo petkanov'a beş ulusal gazeteyi getiriyor ve onları bir yığın halinde masasının üzerine koyuyordu. her sabah petkanov, sosyalist (eski komünist) parti'nin borazanı olan gerçek gazetesini seçip alıyor, ulus, halk, özgürlük ve özgür zamanlar adlarını taşıyan öteki gazetelere dokunmadan öylece bırakıyordu.

"şeytanın diyecekleriyle ilgilenmiyor musunuz?" diye kayıtsızca sordu solinski bir öğleden sonra, petkanov'u parti incilinin üzerinde iki büklüm bir halde bulduğunda.

"şeytan mı?"

"özgür basınımızın gazetecileri."

"özgür, özgür. bu sözcüğü tam bir fetiş haline çevirmişsiniz. kamışınızı kaldırıyor mu bu sözcük? özgürlükmüş, pantolonunun kıpırdadığını görelim, solinski."

"şimdi mahkemede değilsiniz. izleyen hiç kimse yok." yalnızca sağır dilsiz rolü yapan bir askerden başka.

"özgürlük," dedi petkanov vurgulayarak, "özgürlük çoğunluğun iradesine uymaya dayanır."

solinski önce yanıt vermedi. bu cümleyi daha önce duymuştu ve bu cümle ona dehşet veriyordu. sonunda, "buna gerçekten inanıyor musunuz?" diye mırıldandı.

"özgürlük dediğiniz her şey yalnızca sosyal seçkinler tabakasının ayrıcalığıdır."

"parti üyelerinin yararlandıkları özel dükkanlar gibi mi? onlar çoğunluğun iradesine uyuyorlar mıydı?"

petkanov gazeteyi elinden bıraktı. "gazeteciler fahişedirler. ben kendi fahişelerimi yeğlerim."

başsavcı bu karşılıklı söz dalaşını umut kırıcı ancak yararlı buldu. rakibini tanıması, onu hissetmesi, önceden görülemeyen  yanlarını önceden görmeyi öğrenmesi gerekiyordu. bu yüzden sözünü bilgiççe sayılabilecek makul bir tonda sürdürdü, "kategori farklılıkları vardır, biliyorsunuz. belki de davanızı özgür zamanlar'da okumalısınız. herkesin benimsediği tutumu benimsemiyor bu gazete."

"kendimi bu sıkıntıdan kurtarabilir ve bunu yapmak yerine başımdan aşağı bir kova bok dökebilirim."

"anlamak istemiyorsunuz, değil mi?"

"solinski, bu tartışmanın beni ne kadar usandırdığı konusunda en ufak bir fikriniz yok. biz bütün bunları onyıllar önce düşündük ve doğru sonuçlara vardık. birkaç ay boyunca topaç gibi döndükten sonra, baban bile kabul etti bunu. ona içten selamlarımı ilettin mi?"

"'özgür gazete' sözcükleri sizin için hiçbir anlam ifade etmiyor, değil mi?"

başsavcı sanki yeryüzünün düz mü, yoksa yuvarlak mı olduğu kuramını tartışıyormuş gibi, petkanov abartılı bir duygusallıkla iç çekti. "bu bir çelişkidir. bütün gazeteler bir partiye, bir çıkara aittirler. ya kapitalistlere ya da halka. bunun farkına varmamış olmanız beni şaşırtıyor."

"yazdıkları gazetelerin sahibi olan gazeteciler var."

"o zaman bunların temsil ettikleri parti, partilerin en kötüsüdür, bencilliğin partisidir. burjuva bireyselciliğinin saf bir ifadesi."

"bunu öğrenmek size şaşırtıcı gelebilir, ama bir de çeşitli konular üzerindeki görüşlerini değiştiren gazeteciler var. kendi sonuçlarına varma, sonra bu sonuçları inceleme, derken yeniden inceleme özgürlüğüne sahip olan ve görüşlerini değiştiren gazeteciler."

"güvenilmez fahişeler, demek istiyorsunuz," dedi petkanov. "nevrotik fahişeler."


julian barnes, oklukirpi

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...