8 Haziran 2011 Çarşamba

TRENLER


alabildiğine sıradan bir sözü hayatlarının temel ilkesi yapan insanlar vardır ya, hepsi salak değil onların. yıllar önce, dünyanın insanın karşısına çıkarabileceklerinin kötülüğünü daha deneyimlerimden değil, ancak içgüdüsel olarak bildiğim o günlerde "bundan sonra bir şeyi yaptığım için asla pişman olmayacağım, sadece yapamadıklarımdan pişman olacağım" demiştim. parmak uçları bir zanaatkarın inceliğini kazanmamış, toy bir gencin küt çıkışlarıyla bir kadını etkilemeye çalışmak için değil üstelik. kendi kendime söylemiş, söz vermiştim.

yıllar yılları izledi. çok şey yaptım ben, diğer insanların yapmadığı pekçok şey. korktukları ya da utandıkları için yapamadıkları, yapamadığınız şeyleri yaptım. on altı yaşında kendi kendine verdiği sözleri inatla ciddiye alan bir insanın naifliğiyle atıldım yaşamak için karşıma çıkan fırsatların üstüne. yer yer nasır tutsa da parmak uçlarım, bir hayat zanaatkarının inceliğine kavuştular böylece. yaşadıkça daha büyük bir ustalıkla yaşar oldum.

olmadı ama, yapamadım. ne yaptığım hiçbir şeyden pişman olmamayı becerebildim, ne de hayalini kurduğum gibi hesapsızca, insanüstü bir cesaretle hayatın içine atmadan önce kendimi bütün emniyet halatlarını kesip atabilmeyi. geri çekilmedim belki hiç, ama kimi zaman adım da atmadım. yaşamak istediklerimin, yaşayabileceklerimin karşısında ışığa tutulmuş, hipnotize olmuş bir tavşan gibi kalakaldım. ve öğrendim  her şeyi yapamayacağımı. "hesapsızca yaşayacağım" derken hesap bile yapamayacak kadar aptallaşıp donakalabileceğimi.

öyleyse gençlik sözüme sadık kalmanın başka bir yolunu bulmalıydım... ve buldum da: en çok yapmak isteyip de yapamadıklarımdan pişman oldum. en çok da insanlara dair olan şeyler oldu içimi yakan. (hoş yaptıklarım açısından da farklı değil ya durum.) yaptıklarını düzeltmek için insanın kimi zaman sonradan içten özür dilemesi bile yetebilirken, yapmadıklarını, yapamadıklarını düzeltmesi çok daha zor, belki de olanaksız çünkü. on yıl önce atmadığınız o yumruğu atabilir misiniz? on yıl gecikmeyle "seni seviyorum" diyebilir misiniz mesela? hem bir anlamı olur mu?

hayata bakakalır, yapmayı belki de en içten istediklerimi ertelerken çok trenler kaçtı. bir şey yapmadan kalakaldığım sürece eninde sonunda gideceklerini biliyordum. ama felçli kolunu oynatmak isteyen bir insan kadar çaresizdim "o anlar"da. ve sustum, hiçbir şey yapmadım. hep beklediğimden erken kalktı o hain trenler. trenlerin yavaşça hareketlendiğini gördükçe içimde hayal kırıklığımı büyüttüm. gidenleri izlemekle ve - olacağına kendim de inanmasam da - birgün geri geleceklerini ummakla yetindim. geçip gitmenin doğasındandı, hiç geri dönen olmadı. olmayacak da...

işin boktan yanı, bu, yarın okuduğumda pişman olacağım, kendimi salak gibi hissedeceğim satırları yine o trenlerden birinin hareketlenmeye başladığı anda yazıyorum. bir ihtimal bu sefer koşarsam yetişebilirim. çok geç olmadan koşarsam. belki bu sefer koşabilirim. ben koşabilirim, koşabilirim. koşabilirim. koş...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

mutlaka her işin boktan bir yanı varsa da
kendini-içini böylesi dökebilmek işte bu, güzel..bunun için pişman olmayın

hem kaçırdığınızı düşündükleriniz de AYNI ZAMANDA sizi kaçırmışlardır

değil mi!!

aynı mekanlarda rast gelinsede ayrı zamanlarda tüm yolculuklar

ve muhabbet bağında dost cemali görmekle bir yol eğlenmek! istese de gönüller
bizi bize bırakmaz zaman, niyeyse!?

yolcu yolunda gerekmiş

alışmalı ve fakat acıtmamalı canı cananı
kendinize iyi bakın

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...