16 Temmuz 2011 Cumartesi

DIDISININ DIDISI


ömer laçiner'in, birikim dergisi'nin - kendi sözleriyle - "sosyalist sıfatlı mikrokozmos"a veda yazısıyla türkiye'de sol açısından bir dönemin kapandığı resmen ilan edilmiş oldu. böylece, ergenekon davası ve referandum süreciyle gittikçe gerilen tarihsel bağ, inceldiği yerden kopmuş oldu. yaşanan gerilim dolayısıyla karşılıklı olarak zaten sertleşmiş olan dil (bu noktada dsip'in doğan tarkan'ın "nasyonal sosyalist" küfründe doruğa çıkan hakaret çiğliğini sertleşme sarmalının dışında bir noktaya koymak gerek), malumun ilamıyla, birikim çevresine karşı - yılların saygı ilişkisinden kaynaklanan son çekincelerin de ortadan kalkmasıyla - bir "atış serbest" durumuna bıraktı.

söz konusu gerilimin ve kopuşun en büyük kurbanları, ne birikim, ne de ortodoks sol oldu. yirminci yüzyıla damgasını vuran reel sosyalizm deneyimlerinde - castoriadis'in deyimiyle - "sosyalizmin ne olmadığı"nı gören ve bu noktadan hareketle "sosyalizmi yeniden tanımlama" iddiasını - birikim'in bu cümleye yüklediği anlamı paylaşmasalar da - benimseyen, insanlığın özgür ve kardeşçe yaşayacağı bir dünyanın temellerini atacak bir devrim hayalinin (ki bugün için gerçekten bir hayaldir) peşini bırakmayan insanlar, bu sürecin gerçek kaybedenleri oldular. "taraf olmayan bertaraf olsun" şiarı eşliğinde tartış(ma)ma, bok atma ve sidik yarışı ritüellerinin egemen olduğu gündemlerde hep olduğu gibi, kendini ne oraya, ne de buraya ait hissedebildiğinden taraf olamayan, kendi cephesini açmaya da gücü yetmeyenler fillerin tepişmesine çimen oldular.

bir yanda gelenek(çi)ler kendilerini (kökten) muhalif siyaset yapmanın önkoşulu olarak dayatır, diğer yandan geleneğe muhalefet fikri (ya da imajı mı demeli?) akp destekçiliğine teslim edilerek, kapitalizme ve egemenlerine muhalefet nosyonundan yoksun bırakılırken, soldaki siyasi tartışma alanı sesimizi duyuramayacağımız kadar daraldı. kah "ezber bozanlar" tarafından "ergenekoncu" ilan edildik, kah "ezberlediğini unutmamakta diretenler" tarafından liberal.

cepheler oluşturulur, siperler kazılırken sınırları çizen keçeli kalemlerin ucu o kadar kalındı ki, birçok ayrıntı görünmez oldu/kılındı: birikim'in türkiye'de solun düşünce dünyasını genişleterek yaptığı katkı unutturulmak istendi örneğin. ya da devrimci yol kökenli örgütlenmelerin - özellikle de ödp'nin - birikim'i bugün vardığı noktaya götüren yolun ne kadarına eşlik etmiş olduğu. (bugün, ödp'nin eski-yeni hiçbir şey söyleyemez hale gelmiş olması, "deniz feneri"ni kaybetmiş olmasından değil midir?)

girdiği yol "yetmez ama evet"te nihayetine ulaşan çevrenin (burada dsip'i - başkalarının siyasetine eklemlenme noktasında uluslarası bir geleneğe dayandığından - yine ayrı tutuyorum), kendini geleneksel (ve gelenekçi) soldan uzaklaştıran ilk adım mahkum edilmek istendi. (yöntem ve amaç açısından) devletin vatandaşına kemalizm anlatmasından bir farkı olmayan eğitim çalışmalarına sığmayacak düşünce ve içerikleri dolaşıma sokmak "ilk günah"tı."marx-engels-lenin-stalin-(hadi kimsenin kalbi kırılmasın)mao bize yeter"ken bourdieu, castoriadis, bloch, mouffe'la kafa karıştırmaya ne gerek vardı? (bugün birikim tartışmalarında en önemli referans olan althusser'i, gramsci'yi yorumlama tekelini "belgegiller"e bırakmak gerçekten zekice bir hamleydi, hakkını vermek gerek.) varılan noktanın, atılan ilk adım(lar)ın değil, son düzlük geçilip yokuş aşağı gidilmeye başlayana değin hiçbiri tek başına zorunlu olmayan adımlardan oluşan bir dizinin sonucu olduğunu unutturmak, ortodoksiden ötesi iktidarlarını tehdit edeceklerin çıkarına(ydı). akvaryumda büyük balık olma ayrıcalığını kaybetmek en büyük korkusu olan muktedirler, çıkarlarını savundu, savunuyor. (her düzende, dolayısıyla kapitalizmde de, iktidar sahipleri, "devrimci durum"lar haricinde ezilenlerden daha gelişkin bir "sınıf bilinci"ne sahiptir.)

ancak dünya "filler ve çimen"den ibaret değildir, derdim hayvanlar alemi belgeseli yazmak değil, ama "akbaba"ları unutmamak bugün mikrokozmosumuzun işleyişini biraz olsun kavramak için elzem. zira fillerden biri - (devrimci/radikal) soldan bakıldığında - devrilmiş gözüküyor. aldığı yaralara rağmen ayakta kalmayı (hala) başaran diğer fil üstünde tepinedursun akbabalar da ganimetten paylarını almak için üşüşmeye başladılar.

derdim, "belgegiller"i savunmak değil, zira bugün özgürlükçü bir sol tasavvur ederken, söz konusu çevrenin özgürlükçülüğünün de, solculuğunun da ancak tırnak içinde varolabileceğini unutmamak gerek. ancak eleştirinin, hem de yoldaşa, arkadaşa yapılan tarzda değil, karşıdan, karşı cepheden yapılacak bir eleştirinin zorunluluğu, her eleştireni kendiliğinden haklı kılmıyor. eleştirinin içeriği ve eleştirenin niyeti de önemli.

özgür ve kardeşçe bir yaşamın hüküm sürdüğü başka bir dünya hayalini canlı tutmak isteyenlerin duygularını kullanarak, içeriğin ancak retoriğe güç katacağı ölçüde değerli olduğu "eleştiri"ler formüle edenler; solun, devrimin, geleceğini umduğumuz güzel günlerin değil, devrilmiş filin leşinden koparacakları et parçalarının, solda prim yaptığı ölçüde "belgegiller"e yönelttikleri "eleştiri" oklarının rantını yeme derdinde.

fillere dair daha söylenecek çok söz var. tıpkı umarım daha yazı yazılacak nice gün olacağı gibi. akbabalardansa dost, arkadaş, yoldaş olmayacağını bilmek için daha - türkiye'de toplumsal bir güç olarak - ayağa dahi kalkamamışken, düşeceğimiz günleri beklemeye gerek yok. gün gelir, devran dönerse, akvaryumda rant peşinde koşanlar okyanusa açılmayı başarırlarsa, çıkarları uğruna toplumsal iktidarlara yanaşmaktan kaçınmayacaklarını "belge"leyeceklerdir.

3 yorum:

john dedi ki...

türkcen bozulmus.
cok birikim okudun herhalde :)
Ne bu abi 10 satirlik cümleler.

john dedi ki...

"sen akbabalari bilir misin mükremin?"

outlaw dedi ki...

sen uzun cümle görmemişsin, dua et almanca yazmıyorum...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...