20 Mayıs 2010 Perşembe

BEN NASIL "BEN" OLDUM?


ben nasıl "ben" oldum? cevaplanması ne kadar da zor bir soru. bireyin nasıl şekillendiğine dair - insanın yüz hatlarından karakterinin okunabileceğine dair saçmalıklar öne süren ezoterik açılımlardan bireyin karakterinin tamamen toplum tarafından yaratıldığı yargısıyla karşımıza çıkan toplumsal determinizme kadar uzanan - çok çeşitli teori var.

hangi çağda, hangi toplumda, kimin çocuğu olarak dünyaya geldiğimizin karakterimizin oluşumunda yok sayılması olanaksız derecede büyük bir rol oynadığı aşikar. aksini savunmak yerçekiminin aslında olmadığını savunmaktan pek farklı değil bence. ama ortaya çıkan sonucu sadece basit nedensellik ilişkilerinde aramanın da bizi tatmin edici bir yanıta götürmediğini düşünüyorum. sonuçta bir adaletsizlikler çağında, türkiye'de, istanbul'da ve hatta kıtaplığında marx-engels kitapları (da) olan bir evde doğmanın "ben" olmamda etkisi büyük. ama herşey "baba biz sağcı mı, yoksa solcu muyuz?" sorusuna 1988 yılında (sekiz yaşındayken) aldığım cevaba indirgenebilir mi? ya da belirli kitapların anne-babamın kitaplığında durması kadar benim onları alıp okumam da önemli değil mi?

okumak derken: belirli kitapları okumuş olmamı bir kenara bırakırsak, okuma-yazmayı öğrenmemden bu yana kitaplara sevdalanmamı "şöyleydi de böyle oldu"yla açıklayabilir miyiz? örneğin ilkokul öğretmenim teşvik etmiş olsaydı beni okumaya, okuduğum kitapların sayısı öğretmeniminkini muhtemelen daha ilkokul üçüncü sınıfta geçmiş olmazdı herhalde... (ki bunda en az benim ilkokulun ilk üç senesinde elime geçirdiğim her kitabı okumuş olmam kadar öğretmenimin pek okumamasının da rolü var tabii - ve buradan bu sayfayı da okumayan ilkokul öğretmenime selam gönderiyorum: eskiden de sevmezdim, ilk karşılaşmamızın yaklaşık 25 sene sonrasında da hala sevmiyorum.)

düzenli ayrımcılığın, adaletsizliğin, ezilmenin ne olduğunu ilkokulda öğrendim: ilkokul öğretmenim - birçok diğer öğretmen gibi - öğrencilerini döverdi, ama benim öğretmenim sağlam döverdi. altına yapmayı bırakalı daha birkaç yıl olmuş çocukları (ki arada sırada "kaza"lar hala oluyordu okulda tabii, ben de altıma sıçmıştım bir kere) yalnızca "görev bilinci"yle dövmekle kalmazdı; gerek fiziksel açıdan, gerekse öğretmen-öğrenci ilişkisinin hiyerarşikliği yüzünden savunmasız çocukları dövmekten cidden haz alırdı. en çok da aramızda en savunmasız olanlar - mahallemizin kapıcı çocukları - dayak yerdi. hali vakti yerinde ailelerin çocuklarını kayırırdı, hele - benim de aralarında bulunduğum - anne-babası üniversite görmüş, çocuğunun okul durumuyla ilgili olanlar çok daha az nasiplenirdi öğretmenimizin günlük dayak seanslarından. (sanırım) ezilmeye karşı ilk büyük tepkimi kafamda kırılan kalın tahta cetvelin parçalarını yerden toplayıp, arkasından gelecek dayağın bilincinde "size bunları yedireceğim" diyerek verdim. ama adaletsizliğe isyanımın kökeni ilkokulda gördüklerim, yaşadıklarımsa eğer: ben, kayırılanlar arasında yeraldığım bir adaletsizlik ilişkisinden bu sonucu çıkarırken benden kat be kat fazla dayak yemiş, aşağılanmış ilkokul arkadaşlarımı neden facebook'da ırkçılığın doruklarında birer kürt düşmanı olarak görüyorum?

marxizme çok genç yaşta duyduğum ilgiyi, algıladığım ve kabullenemediğim dünyaya karşı isyanıma içerik arayışımda ilk karşıma çıkan teori/felsefe olmasıyla da açıklayabilirim, 95-96 yıllarında radikal solun türkiye'de 12 eylül sonrası dönemin doruğunu yaşamasıyla da. ama sorduğum soruların ve vermeye çalıştığım cevapların marxizmin çerçevesini aşmasında kısmen tesadüf eseri, kısmen de iki tarafın da bilinçli seçimleri sonucunda hayatıma giren insanların oynadığı rolü yadsıyamam. eğer her hafta elimizden geldiğince düzenli olarak yaptığımız gibi bayrak töreninden kaçtığımız bir cuma öğleden sonrası yasin bana "eğer ilkokuldan beri atatürk ve ay-yıldızlı bayrak yerine lenin ve orak-çekiçli bayrak önünde marş söylemeye zorlansaydın ne değişirdi? senin sorunun birşeylerin önünde hazır-ol'da durmakla değil mi?" diye sormasaydı, ben yine "ben" olabilir miydim bugün? ama onun söylemesinden çok benim dinlemem, anlamam ve düşünmem etkili olmadı mı?

istanbul erkek lisesi yerine - örneğin - galatasaray lisesi'ne gitmiş olsaydım, bambaşka bir yöne mi akardı karakter gelişimim? ki bu koşulda etkileşime girdiğim bir dolu insanın hayatına müdahil olmayacaktım, onların hayatı nasıl olurdu bugün? sadece bir "dipnot" mu eksilirdi hayatlarından, yoksa bambaşka insanlar mı olurlardı? 11 yaşımdan 19'uma kadar öğrendiklerimin kaçta kaçı istanbul erkek lisesi'nin bana öğretmek istedikleri, ne kadarı bana öğretilmeye çalışılanlara karşı çıkışımdı?

ya babam? ne kadarım babamdan, ne kadarım ödipus bey'den miras? bu soru bana 15 yaşındayken sorulmuş olsa, babamdan biyolojik olmayan hiçbir şeyi miras almadığımı söyleyecek olmam bir kenara, bu soruyu o zamanlar kendi kendime sormamın imkansızlığı düşünülecek olursa, yıllar ne kadar da değiştiriyor insanı.

almanya'ya göçmek yerine istanbul'da yaşamaya devam etseydim dünyaya bakışımdan günlük yaşantıma birçok alanda birçok farklı gelişecektim kuşkusuz. "almanya'da türk oldum" diye yazmıştım daha önce, göçmenliğin doğru kullanıldığında, insanın sadece yerleştiği diyara değil, kendi doğduğu, büyüdüğü kültüre karşı da mesafe kazanmasına, at gözlüklerini çıkarıp atmasına yardımcı olduğunu düşünüyorum.

hayatı örümcek ağı misali saran (tek bir nedenden tek bir sonuç türetmeyen) nedensellik ağları var kuşkusuz. ama ne -karmaşıklıkları dolayısıyla - bu ağları çırılçıplak ortaya sermek olanaklı, ne de herşeyi bu bağlamda açıklamak.

zira nedensellik ağları (bilerek "zincir" yerine "ağ" kavramını tercih ediyorum), benim örneğim üzerinden gidecek olursak, öğretmenimin bana ne söylediği kadar benim onu sevmemem, saymamam; belirli bir olaydan belirli bir sonucu çıkarmam, o olayın başımdan geçmesi ve benim öncesinde belirli tecrübeler edinmiş olmam kadar (ki bu tecrübelere teorik bilgi de dahil), olayın geçtiği gün başımın ağrıyıp ağrımadığı, kıçımda çıkan sivilce ya da aşık olup avarel gibi geziniyor olmam gibi - birbirinden farklı ağırlıkta - faktörlere de bağlı. ki bu nedensellik ağlarını çözümleyebilecek bir "elektronik beyin" üretilecek olsa dahi, "yeni" olan, varolan nedensellik ilişkilerinin kurallarıyla uyum içinde olmayan bir şey yine söz konusu beynin incelediği çerçevenin dışında kalırdı.

peki "ben nasıl 'ben' oldum?" sorusunu yanıtlamak bu kadar zorsa, "biz nasıl 'biz' olduk?" sorusunu tamamen cevaplamak olanaklı mı? birileri zamanında ortaasya'dan "akdeniz'e kısrak başı gibi uzanan" bir memlekete göçmemiş olsa ve bir diğerleri anadolu'dan aşağıya yer yer salınarak, yer yer kendinden geçercesine coşarak akan iki nehirin arasında medeniyetler kurmamış, aynı zamanda başka birileri antik yunanistan'da trajediyi yaratmamış olsa, almanya'da naziler yahudileri toplama kamplarında katletmemiş, nazım hikmet "vatan hainliği"nden caymış, mustafa kemal'in kafatasında kovaladığı kargalardan biri beyninin kıvrımlarına dek bir delik açmış olsa, biz tam olarak "biz" olur muyduk? hadi hepsini geçtim; halamın taşakları olsa biz "biz" olur muyduk? daha bizi "biz" yapan "yeni"ler konusunu açmadım bile...


PS ben "ben" oldum derken, beni tanıyan kimsenin yüreğine indirmemişimdir umarım, merak etmeyin, hala bir bok olmuşluğum yok, hala "ben"im...

PPS ha bir de, "ben nasıl 'ben' oldum?" sorusunun cevabını bilen varsa benden esirgemesin...

5 yorum:

Jonathan dedi ki...

bak ben söyle görüyorum, görsellestiriyorum meseleyi:
Dogdugumuz ani tek bir noktadan yola cikan bir agac kökü gibi düsünüyorum. Her an herhangi bir yöne bir dal cikarabilir. Agac her an herhangi bir yöne yön degistirebilir. Ihtimaller ihtimaller ihtimaller her an bir karar ani gibi. Büyük etkenler, kücük etkenler hepsi agacin nasil sekil alacagini, nasil gelisecegini belirliyor.
Bir de diger agaclar var. Diger insanlar. Bizim hayatlarimizla onlarin hayatlari, yani agaclarin dallari sürekli birbirlerine dokunup birbirlerinin yönünü degistiriyorlar. Beyindeki sinir hücreleri gibi trilyonlarca baglanti var. Ihtimaller sonsuz. Kök saldigin topragin da senin üzerinde etkisi var. Ama hava kosullarinin da, ortamda yasayan böceklerin, diger hayvanlarin, diger agaclarin da üzerinde etkisi var.
Nereye getirecegim sözü, suraya: Ihtimallerinin ne kadar cok oldugu bir toplumda büyürsen aslinda o kadar cesitli sekillerde gelisim gösterebilirsin. Örnegin evinde Marx'in kitaplarinin olmasi senin ihtimallerini artirdi. Annen-baban dünyayi dolasan bir cift sanatci olsaydi acaba ne olacakti. Sevdigin kitabin yazari hic dünyaya gelmeyebilirdi. Adam belki de 200 yil öncesinden daliyla senin dalina dokunup senin agacini sekillendirebiliyor.
Önceki bir konusmamizda internetin insanliga etkisinin olumlu olacagini söylerken aslinda bunu kastediyordum. Internet ve benzeri seyler, ihtimalleri artiriyor. Agaclarin agaclari etkileme ihtimalini artiriyor.
Ne kadar cok degisken, o kadar cok secenek, o kadar cok acaip sekillerde farkli renklerde agac demek. Tabi gözlerini acik tutacaksin, etkiye, degisime, ögrenmeye acik olacaksin bebegim. Azimli olmak da önemli. Korkak da olmayacaksin asla. Isin sirri budur. Dadina varalim diyorum. Bizim burcumuz ikizler, bize yakisir! En güzel burc ikizler. Biz kaostan en iyi faydalanmayi bilen burcuz. Ah neler diyorum, yazdikca siyirdim kafayi yine. Zaten kafam güzel. Evet.

Jonathan

bülent dedi ki...

bir tını : )
ollllllllllllll.................................)))))))))))))))))))))).....

olduğumuz falan yok (yok sa var mı?)halaaaa oluuuuuuyoruuuzzz

neyse :) merak etmeyin kimselerin yüreğine kolay kolay inmez bu da nedense böyledir işte..

dostça/hoşça kalın hep.

Borges dedi ki...

Ben kisaca söyle düsünüyorum ki bunu daha önceden de yazilarin birisinde aynen bu sekilde belirtmistim.

Senin önünde üc tane secenek var. Ve bu seceneklerden hangisini isaretlemen seni ve sana dair her seyi belirliyordur. Bu ücü arasindan bir farkliligi bizzat sen yaratirken, toplamda hangi "üc" secenege sahip olacagin ise tamamen senin disinda gelisen kosullardir.

Yari determinist/yari özgür bakis acisi diyelim.

Eleştirel Günlük dedi ki...

Iyi bir sorgulama yazisi olmus. Ogretmen adi altinda ne egemen ideolojinin neferi iskenceci gordu bu ulke...

Eleştirel Günlük dedi ki...

Bu tur ogretmenlere dair benim tesekkurum de burda...

http://elestirelmedyagunlugu.blogspot.com/2007/04/kotu-ogretmenler-listesi.html

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...