11 Nisan 2012 Çarşamba

WAS GESAGT WERDEN MUSS - GÜNTER GRASS


süddeutsche zeitung'da yayımlanan was gesagt werden muss ("söylenmek zorunda olan şey") adlı "şiir"i, günter grass'ın dünya çapında bir linç kampanyasıyla karşı karşıya kalmasına yol açtı. (şiir tırnak içinde, çünkü ortada bir şiir olmadığını, grass'ın yaklaşık on cümleden oluşan bir yazıyı - anlayamadığım bir sebepten - dizeler halinde yazmayı seçtiğini düşünüyorum. şiirden hiç anlamam, yanılıyor da olabilirim tabii. ancak grass'a tepki gösterenlerin arasında da şiirinin şiir olmadığını söyleyenlerin sayısı hiç de az olmadığından, en azından bu konuda yalnız değilim.)

grass'a gösterilen tepkileri sıralamak mümkün değil. alman gazetelerinin neredeyse hepsi, "şiir"i yayımlayan süddeutsche hariç, grass'ın utanılacak bir şey yaptığında hemfikir. sol parti hariç tüm partiler, hatta yazarın her seçim öncesi oy topladığı SPD bile grass'a tavır almış durumda. amerikan basını da - gördüğüm kadarıyla - alman basınının tavrını paylaşmasının yanında daha sözünü esirgemeyen bir görüntü çiziyor.

örneğin, maryland üniversitesi'nde modern avrupa tarihi profesörü olan jeffrey herf, new republic'te yayımlanan yazısında grass'ın "şiir"ini "ahlakı açıdan boş ve politik açıdan utanç verici" olarak tanımlamış. the national interest'te jacob heilbrunn, "mide bulandırıcı sözleri"nin ve "vahşi, ateşli ve iftiracı dili"nin yanında günter grass'ın geçmişte ss üyesi olması nedeniyle ahlaki açıdan bu sözleri söylemeye hakkı olmadığını öne sürüyor. (grass 17 yaşındayken birkaç haftalığına waffen-ss üyesi olmuştu.) commentary daily internet sitesinde jonathan s. tobin, avrupa'da antisemitizmin nazizm dönemindekine yakın bir güce eriştiğini vurgularken, grass'ın "ulusunun vicdanı" olarak görülmesinin buna dalalet ettiğini öne sürüyor. velhasıl, abd cephesinden denk geldiğim yorumlar, ya grass'ın ya bütün almanlar'ın ya da avrupa'nın tümünün antisemitist olduğu minvalinde.

almanya'daysa CDU genel sekreteri hermann gröhe de, SPD genel sekreteri andrea nahles de grass'ı sert bir biçimde eleştirdiler. hatta SPD grass'ın artık parti için oy toplamasını istemediğini duyurdu. embesiller için bild ve entellektüel embesiller için welt gazeteleri etrafına kurulmuş springer imparatorluğu, nobel ödüllü yazarın ipini çekmek için ite kaka en ön sıraya fırlamayı başardı. eh, olacak o kadar, springer imparatorluğu'nun bayağı bir linç tecrübesi var. "nobel ödüllü yazar" demişken: nobel ödülünün geri alınıp alınmaması da tartışma konusu olmadı değil.

israil devleti ise grass'ı persona non grata ilan etti; bu, 84 yaşındaki yazarın israil'e girişinin yasak olduğu anlamına geliyor. israil içişleri bakanı eli jischai "grass gerçekleri çarpıtan ve yalancı eserlerini yaymayı sürdürmek istiyorsa, bunu gidip iran'dan yapmasını öneriyorum," derken; bir bakanlık sözcüsü, grass'ın "şiir"inin "israil devletine ve halkına yönelik nefret ateşini körüklemeyi amaçladığını" ve bunun "daha önce ss üniforması giyerek açıkça destekediği fikrin aynısı olduğunu" belirtti.

yukarıda da söylediğim gibi, grass'a gösterilen tepkilerin hepsine değinmek olanaksız. bu nedenle, denk geldiğim tepkilerin bir bölümünü - tartışmaya nasıl bir ruh halinin egemen olduğu hakkında bir fikir vermesi açısından - derledim. en iyisi, tepkilerin ne kadar haklı, ne kadar haksız olduğu konusunda kendiniz karar verin. günter grass'ın "şiir"inin neden şiir olduğunu anlayamadığımdan ve şiir çevirecek beceriyi kendimde görmediğimden was gesagt werden muss'u düzyazı olarak çeviriyor, zaten var olmayan edebi değerinin bu şekilde kaybolmasının da olanaklar dahilinde olmadığını düşünüyorum.

"neden susuyorum? aşikar olan, planlı tatbikatlarda hazırlığı yapılmış olan, sonunda ölmeden kurtulmayı başaran bizlerin olsa olsa dipnot olacağı şey hakkında neden susuyorum?
egemenlik alanında bir atom bombası üretildiğinden şüphelenildiği için, bir lafta kabadayı tarafından boyunduruk altına alınmış ve tertiplenmiş tezahürata güdümlü iran halkını ortadan kaldırabilecek olan, öne sürülen ilk darbe hakkı.
gizli tutulsa da yıllardır büyüyen, ama hiçbir denetime tabi olmadığından kontrol dışı, bir nükleer potansiyele sahip öteki ülkenin adını açıkça söylemekten neden kendimi men ediyorum?
bu konuya dair, benim suskunluğumun da tabi olduğu, genel suskunluğu, sıkıntı verici bir yalan ve kendisine uyulmaması halinde cezalandırmayı vadeden bir zorunluluk olarak görüyorum; 'antisemitizm' yaygın bir hüküm.
ancak şimdi, sadece ona özgü, benzersiz suçları tarafından zaman zaman ziyaret edilen ve hesap sorulan ülkemden - buna karşılık, uyduruktan, geçmişin telafisi ilan edilse de, tamamen ticari olarak - israil'e, özelliği her şeyi yok eden patlayıcı başlıkları, tek bir atom bombasının varlığı bile kanıtlanamamışsa da, yarattığı tasanın kanıt yerine geçtiği yere yönlendirebilmek olan bir denizaltı daha gönderilecek olduğundan, söylenmek zorunda olan şeyi söylüyorum.
peki şimdiye dek neden sustum? bu gerçeği, gönülden bağlı olduğum ve kalacağım israil'den beklediğimi bir hakikat olarak dile getirmeyi bir daha asla çıkmayacak bir leke taşıyan soyumun yasakladığını düşündüğümden. 
neden şimdi, yaşlanmış bir halde ve son mürekkebimle söylüyorum, nükleer güç israil'in zaten kırılgan olan dünya barışını tehlikeye attığını? yarın söylenmesi çok geç olabilecek şey söylenmek zorunda olduğu için ve - alman olarak zaten yeterince suçlu olan - bizler, öngörülebilir olduğundan suç ortaklığımızın alışılageldik bahanelerin hiçbiriyle inkar edilemeyeceği bir suçun tedarikçisi haline gelebileceğimiz için. 
ve itiraf ediyorum: batı'nın riyakarlığından gına geldiği için artık susmuyorum. ayrıca, birçoklarının kendini suskunluktan kurtaracağını, fark edilebilir tehlikeye neden olandan şiddetten vazgeçmesini talep edebileceğini ve aynı zamanda, israil'in nükleer potansiyelinin ve iran'ın nükleer tesislerinin, iki ülkenin hükümetleri tarafından da kabul gören uluslararası bir merci tarafından, hiçbir engelle karşılaşmadan, sürekli olarak denetlenmesinde ısrar edebileceğini umabiliriz.
ancak böyle herkese, israilliler'e ve filistinliler'e, onların da ötesinde, çılgınlık tarafından işgal edilmiş bu bölgede düşmanca iç içe yaşayan bütün insanlara ve nihayetinde kendimize de yardımcı olabiliriz."

PS günter grass'ın "şiir"i düzyazı olarak bir şeye benzemedi diye üzülmeyin, "şiir" olarak da bir şeye benzemiyordu zaten. ancak "şiir"inin ne kadar kötü olduğunu yeni keşfeden linççilere, bu adam hayatı boyunca kötü şiir, üstüne bir de on küsür tane kötü roman yazarken nerede olduklarını sormak istiyorum.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...